dinmiş bir fırtına çakıldı sırtıma

avuçlarımda iki delik, yüzümde yaş

anlamında yorulduğum dehliz

şarkıların yankısıyla kırılan etim

mutlak arzuların küfesinde yıkılış

hepimiz bir gece, malum olan

hepimiz deniz



vahşi mevsimlerin tatsız meyvelerini ısıran

ağzının etrafında bin yıllık küfürle

bileğine silen suratını

kokusunu derisine diken canavar

kızaran kusursuz yüzünde

alaz alaz yangınların başını

bir serçe kucaklar



benim de damarlarımda bir yokluk gezer

tahtalaşmış geçmişlerin çöplüğünde

voltası bitmeyen bekleyişler çöker

gövdem yanar gövdem

çaldığım nefeslerin cenginde

doğmamış çocukların bedduası vurur

sakatlanır kalırım geceye

ne elim tutar, ne gönlüm

ışığında kaybolurum



en az iki kaburgam kırıktır sana

tellerin arkasında bir çift bakış

ölümün başında öylece durur

öylece geçer ömür



en az bir hayat borcum vardır sana

sensiz geçmiş

onlarca mezar taşına sarıldığım

rüzgara secde ettiğim bir hayat



en az bir gece

gölgem düşmüştür yüzüne

kalkıp yatağından geceye

sessizce ağlayıp, Akmer

yokmuşum gibi

sanki hiç seni öpmemişim gibi

ışığı kapat




en az bir defa yanmışım sana

karanlıkta haykıran kendini

bir garip ışık gibi

...

en az bir defa Akmer

ölmüşüm sana.