I. MÖ altıncı yüzyılda Yunanistan'da Sappho ile başlayan ve feminist bir düşünür olma açısından tarihini Fransız yazar Christine de Pisan ile sürdürmüş olan feminizm, Fransız Devrimiyle yeşermeye başlamıştır. Kadınlar, az biraz ücret almak için çok çalışmışlar, müreffeh olduklarını uzun yıllar hissedememişler, yüzyıllar öncesinden günümüze dek mizojinik halindeki toplumların ikinci plana süreklemek istediği bireyler olmuşlardır. Korkunç fabrika koşullarında çalışan kadınlar, ABD'de yalnızca kadınların düzenlendiği ilk grevi, 1828 yılında New Hampshire Cocheco İmalathanesi'nde gerçekleştirmişler.


Diğer yandan ise kadınların, oy hakkı çağrısı tüm dünyada yankı uyandırmıştır. İlk olarak 1893'te Yeni Zelanda/ Aotearoa'da bu yankı olumlu cevap alabilmiştir. Kadınların ataerkillik ile olan mücadelesinin yanı sıra kadınlar arasında da birçok imtiyaz söz konusu olmaktadır. Afro-Amerikalı kadınların toplumsal, kültürel, ekonomik, hukuksal veya siyasal alanda beyaz kadınlarla eşit tutulmadığını görmekteyiz. Kendi içimizde coğrafya, etnik köken, renk, dil, din, cinsel yönelim veya başka sebeplerle bölünmelere gidilmekteyiz. Yaşadığımız coğrafya bakımından feminizmin alt dallarından farklı farklı faydalanıyor olabiliriz ancak bu birbirimiz arasında oluşan veya oluşması mümkün olan ayrıcalıklara imkan vermemelidir. Feminizm, kolektif anlamda bir örgütlenmeyken ve çok daha politik tarafı varken; günümüzde insanlar üzerinde bir etiket halini almaktadır. Feministler, kadınların özgürleşmesiyle beraber, erkek egemenliğine karşı açılan savaşta erkeklerle eşit noktaya gelinceye kadar açılan bir savaşın parçası olmalıdır. Kimse için bir imtiyaz istemiyoruz, yalnızca feminist insanları, gösterişli ve iyi hissettiren bir feminizm anlayışından uzaklaştırmak, olayların politik tarafından bakılmasını sağlamak ve kadınların erkeklerle her alanda eşit haklara sahip olduğunu susmadan söylemek ve bunu bir etiket olarak değil, üstünlük olarak değil, yalnızca eşit olarak bu hayatı sürdürmenin bir parçası olarak bilmeliyiz.


II. Toplumun alelade düşüncelerini ve insanlar üzerinde kurulan cinsiyetçi baskılarını bir kenara itmeli, daha fazla kadının ölüm haberini görmemek için, dünya olarak bu temeldeki gelenekçi ve patriarkal düşüncelerin, ilerisi için büyük bir tahribata yol açmamasını sağlamalıyız.


III. Kadınlar her alanda başarılarını gösterebilmekte ve daha fazlasını başaracak kadar muktedir olabilmektedirler.

Statik biçimde kalan bir toplumun inşasını durdurmalı, kadınlar ve erkeklerin eşit olduğu bir dünyanın inşasının temellerini atmalıyız.

Kimsenin coğrafya, ırk, din, dil, engelli olma durumu, cinsel yönelim veya etnik köken açısından ayrımcılığa uğramadığı sağlam bir temel oluşturulmalıdır.

Bu anlamda feminizmin çok daha iyi atılmış sağlam bir temelde inşasına devam etmesi gerekmektedir. Bütün farklılıklarımızın bizi bir arada tutması için yeni bir programa, yeni uygulanan stratejilere ve dünyanın gördüğü en büyük enternasyonel hareket olan feminizmin bizi her daim ileri taşıması için hep beraber bir başkaldırıya ihtiyacımız vardır.