Düşlerimizde ölmek kim bilir belki de ölümlerin en kötüsüdür. Seni gülümseyerek öldürür tıpkı eski bir dost gibi. Önce gündelik hayatın sıradanlığından kurtarır, birer birer yıkar geçilmez duvarları, yaşanmamış ve yaşanmayacak hayatlarda nice anılar biriktirir. Hiçbir insan içinde bulunduğumuz yaşamda var olmayacağını bilir. Bilir de gene yapar. Sıkılmadan sonsuz hayaller kurar, olmayan rüyalarda bulur mutluluğu. Ne de olsa o hayat buradaki gibi değil. Sözü geçen sensin. Güçlü olan, zeki olan, güzel olan, sevilen, başaran.Oysa dönüp dünyaya baktığınızda aslında hiçbir yerin aydınlık olmadığını görürsünüz.

Bir zifiri karanlıkta mum ışığı altında yaşıyoruz. Hayır, yıldızlar çok güzel fakat fark etmesine rağmen çok da umursamıyor insan. Hep oradalar çünkü çok güzel olmaları sonucu değiştirmiyor, onlar orada lakin bizim değil. Tıpkı düşler gibi. Kurarsın ve yeniden kurarsın, bir gün durulur, gerçekleşmeyeceğini fark ettiğinde bir delinin çılgına dönmesi gibi his zuhur eder içinde, ardından kısa bir zaman geçer ve tekrar aynı döngünün içinde bulursun kendini. Acı, evet lakin dünyada yaşamak daha acı.

Kim katillerle dolu bir evde huzur içinde olur ki? Sadece kısa anılar ile avunuyoruz ama günler gelir ve geçer. Hava kararınca perdeler çekilir, sözler tükenince insanlar susar, müzik bitince kimse dans etmek istemez, kişi gerçeğin doruğuna vardığı an yaşamak istemez. Kimimiz yalnızlıktan korkar kimimiz ise arzulardan. Nihayetinde insan yine kendine döner. Tüm şefkati içinde bulur ve mutlak son gelene dek susar. Konuşmuş gibi görünür lakin susar. Ne de olsa en çok söylemek istediklerimiz sonsuza dek içimizde kalanlardır. Bunların rahatlıkla dile getirilemediği bir evrende ise kendimizi kandırmak aslında suç değildir.