Güneş almaz odalardan uyanır

Nasihatlara gebe güneşe yaltaklanırım

Sersefil dilim

Bilmez gayrısını

Kulaklarım duymaz

El kelamını

Ay ışığı düşünce şehre

Yeni sevdalar peyda olur

Taze çiğler düşer dallara

Gün ölür

Biz yorgun takvimlerden doğarız

Aklı karışır uçurumun

Soluğu kesilir bıçakların

En Yavuz’uzumuzu da hasret yıkmadı mı?

Ne olsa yiğidin şanındandır yıkılış

Ne de olsa ağaç, dalları kırıldığı kadar ağaçtır.

Mahcup gülüşlerde allanırsın

Ayın yeni bir nüshasını kuşanır çehren

Canıma susadım

Sun badeyi sun içeyim gözlerinden

En namlımızı da hasret yıkmadı mı?