İnsanlığın son yüzyılını yaşadığına dair bir haber okudum. Doğru haberle karşılaşmanın güneş tutulması sıklığında meydana geldiği gerçeğini es geçerek ‘‘doğru olsa ne değişirdi?’’ diye düşündüm. Yaşamaya dair motivasyonumuz azalır mı? Son yüzyıl değil, son gün olsa bile yapacak bir şeyleri yok mudur herkesin? Esas daha garip olanı, iz bırakmaya çalışmamız. Eğer son yüzyılsa, raf ömrü bu kadar kısa bir izi bırakmaya değer mi?

Ben kendime iz bırakmakla ilgili romantik bir motivasyon buldum. İnanç sisteminize ya da inançsızlığınıza göre ölümden sonra yaşam fikrine bakış açınız değişir. Ölümden sonra yaşama inanmayan bir insanın sınırlı ömrünü fiyakalı geçirmekten başka ne gayesi olabilir? ‘‘Fiyaka’’ anlayışlarımız farklıysa bile, ölümsüzlük ya da ölümden sonra yaşam ancak dünyaya bırakacağımız izlerle mümkün olabilir. Tıpkı bugün önemli olduğunu düşündüğümüz insanlar gibi. Mesela Boris Vian... 65 sene önce ölen bir ölümsüz. Bu süre size kısa geldiyse, neredeyse 2423 yıl önce ölen Sokrates’i düşünün. Arkalarında bıraktıkları eserler hala yaşıyor. İşte gerçek ölümsüzlük budur.

Ve fakat biz dünyanın sonunda doğmuş talihsiz çocuklar olarak şu dakika ölsek bile unutulmamak için en fazla 100 seneye sahibiz. Günün sonunda 100 gün bile unutulmayacak eserlere sahip olmamamız kuvvetle muhtemel. Bu karamsarlıktan kurtulup, son düzlükteki dünyada yaşayan bizlere matematiksel bir motivasyon verme gayretkeşliğindeyim.

Yaklaşık 4 buçuk milyarıncı doğum günü pastasını üfleyen dünyamızda, binlerce yılı bir güne oranlayalım. Bu hesaba göre Sokrates’in ölümünden bugüne kadar geçen süre 3 salise bile etmiyor. Mevzuya Polyanna inekliğiyle bakalım ve dünyanın son yüzyılına girdiğini varsayalım. Bugünden yok oluşa kadar geçen süreyi bir güne oranladığımızda, 4 yıllık bir ölümsüzlük bile 1 saate denk gelecek ve bu bizi Sokrates’in çokça önüne geçirecek. Bu masalın enayisi Sokrat mı dersiniz? Hayatta olsa, dünyanın en sansasyonel savunmasını vermiş kişi olarak bu yaklaşımı da muhakkak madara ederdi. Ayrıca bir konservatuvar mezunu olduğumu göz önünde bulundurursak, matematiksel yaklaşımım yüksek ihtimalle safsata. Bu hayalperest yaklaşımın sebebi çok basit aslında. Yaşamak, iz bırakmak ve üretmek için tutarsız da olsa bahaneler bulmalı insan. Yarın son gün olsa bile, akışın içinde olmalı ve yürümeye devam etmeli. ‘‘Bu berbat dünyaya bırakacak bir şeyim yok.’’ zırvalarıyla vakit kaybetmemeli.

Benim için iz bırakmanın karşılığı, sanat üretimi. Bu öznel motivasyon herkes için değişkenlik gösterebilir. Yeter ki iz bırakma isteğini kaybetmeyelim.

Ömrünün son demlerinde olan dünyamız ne kadar berbat olsa da kendimizi ona affettirmeliyiz. Çünkü onun sonunu biz getireceğiz...

(Anıl IŞILAK)