Metronun karşı tarafına dalmıştım. Yangın yazıyordu. Yangın dolabı çünkü başka ne yazacaktı dedim, içimdeki yangına henüz bir sebep uyduramazken. Aslında bu yazı beni tahmin etmediğim kadar üzmüştü. Ne diye ona dalmıştım?

Cezasını hiçbir zaman ödeyemediğiniz bazı hatalar vardır, bilirsiniz. İşte o hatalardan birini yapmıştım ve maalesef yine diyorum, yine yapmıştım bu hatayı. Yapmıştım ve artık hiçbir şekilde ödeyemiyordum. Sonra kendi kendime düşündüm bir vakit. Acaba dedim, herkes yapabilsin diye ücretsiz, yani bedelsiz hatalar mı icat etmeli? Anonim hatalar, herkese açık günahlar? Mutlaka olmalı. Böylece bedel ödeyecek kimse olmaz. İşte benim yaptığım da bundan farksızdı, bedel ödemeyecektim. Buna inanmak istedim fakat sandığımdan daha kısa sürdü. Bu hatanın ödenemez oluşunu halka mal etmeye çalışıyordum.

İnsanın kendi eliyle her şeyi mahvetmesine işte bir kez daha şahit oluyordum. Bu dayanamadığım şeyi bir daha asla kınamayacaktım. Hatta bu vicdan azabı aklıma bazı hiç anlamadığım arkadaşlarımı getirmişti. İşte şimdi onları anlıyor ve acıma hissiyle baştan aşağı boyanıyordum. -Evet, acıma duygusunun çirkin de bir rengi vardı.- Onları anlıyor olmaktan hoşlanmıyordum. Hepten bayılacak gibi oluyordum. Bu kadarı da fazla dedim kendime, başka şeyler düşünmeliyim. Şu yüksek tepeden atlasam manzaraya karşı, yine ben suçluyum. İntihar etmeliyim diyorsun yani, dedim, ne kadar farklı bir girişim! Sanki hiç duymadığım bir fikirmiş gibi her fırsatta getirmez misin şunu önüme! diye çıkıştım ayak parmaklarıma bakarak. Bu acizliğim beni sinirlendirmişti. Artık bir kılıf uydurmayı bırak, en sonunda kehanetini gerçekleştireceksin o olacak, sakinleş, diyordum, sakinleş… Yanlış telkin çünkü normal sayılamayacak kadar sakindim. Bu öyle bir pişmanlıktı ki nabzım yavaşlamıştı. Tezatlık yarışı vardı içimde. Düşüncelerimin keskinliği, birbirinin üstüne çıkarken çıkardığı gürültü hareketlerimin yavaşlığı karşısında daha da artıyordu. Hızlandıkça yavaşlıyordum. Fiziksel acıya dönüşen düşünceler. Bir an bile durmayan düşünceler. Zihnimden fırlayıp kaçmak isteyen düşünceler. Parmaklarımı sızlatarak duman gibi yükselip bulut olmak üzere uçmak isteyen, sonra yine başıma yağacak olan düşünceler… İşte özgürsünüz! Gidin istediğiniz yerlere, diyerek azat ettim onları. Gidin! Kaçın kurtarın kendinizi buradan. Arkalarından bakmadım, bana öğretildiği gibi, dönmedim geriye. Öylece duruyordum. Ama artık kesinlikle aynı yerde değildim.