Bir abimiz vardı mahallede, Sebüktekin adı. Kımız aşığı bu adam. Ama kımız bulmak zor tabii, markette manavda yok ki alasın gönlünce. Bi' hoca buluyor bu. Ya da hoca buluyor bunu. Gereksiz detaylar işte, neyse... Hoca, bu Sebüktekin Abi ile kitap karşılığı kımız takasına başlıyor. Sebüktekin Abi de ne yapıyor ediyor, cilt cilt kitaplar buluyor. Hoca mı akıl veriyor bizimkine artık nasıl oluyorsa; Sebüktekin Abi bir kitap kendine, beş kitap hocaya diye diye mahallenin okumuşu oluyor. E sonradan okumuş ya, kahvede cakasını satacak. Hiç boş durmuyor namussuz; nihilist mi ne oluyor bir gün, dağlarda doru kısrak kovalıyor diğer gün. Hele bir ara her gün gazoz içiyordu; neymiş, sosyete içeceğiymiş. E kahve ahalisi hoş karşılar mı abiciğim seni? Geçiyorlar bununla dalgalarını. Her geçen gün daha fazla... Başta hiç umurunda olmuyor da her gün her gün de çekilecek işkence değil hani. Siz anlamazsınız diye diye kapitalist ediyor bir gün tüm kahveyi, faşist ediyor diğer gün. Bana anlatıyor derdini. Lise talebesiyim diye anlamamı ümit ediyor. Ben de anlıyorum tabii de papağanlar ne anlıyorsa onu anlıyorum işte. Gel zaman git zaman ne kımız ne gazoz ne çay ne kahve ister oluyor Sebüktekin Abi. Entel demeye başlıyor ahali buna. "Zırvalamayın denyolar!" diye bağırıyor Sebüktekin Abi de bunlara. Bir beni bırakmış denyo olmayan, sağ olsun. Liseyi bitirmeye dermanım kalmadığı anda tekerlekli sandalyemi o aldı bana. Artık ellerime terlik geçirmiyordum. Sayesinde daha az acır oldu bana görenler. "Üniversiteye gitmek ister misin?" diye sormuştu bir gün. "He abi, isterim valla." diyemedim. Yine insan içten içe bekliyor "Senin üniversite masrafları tamam, sen okumana bak." diye bir cümle. Gariban büyüdüm sonuçta, hayallerim vardı sadece elimde. Üniversite okutmadı da belediyede katiplik ayarladı. Gerçi o mu ayarladı hocaya mı ayarlattı bilmiyorum. Ama yerim belli en azından sayesinde. Denyolar zaten hep kahvede. Entel Sebüktekin kim bilir hangi kımızın peşinde.