Şarkılarla, şiirlerle konuşuyorum bu gece, neredesiniz? Sesim duvarlara çarpıyor, yankıları ise zihnime. Bekliyorum… Bekliyorum umut tanelerini, inançlarımda. Arıyorum bir şeyler; annemin saçlarının arasında dolaşan parmaklarımı arıyorum, sokaktaki çok sevdiğim o hamile kediyi evde gördüğüm zamanki heyecanımı arıyorum ve mavi uçurtmamı, lunaparktaki oyuncakları… En çok da dönme dolabı, bulutlara en yakın olduğum, göçebe ruhumu kuşlarla paylaşabildiğim dönme dolabı. 


Yeryüzü kışın tortusunu attı üzerinden, temizledi her yeri Nisan yağmurları. Arayışların tohumlanma zamanı şimdi. İlkbahar… 

Bu aylarda ne güzeldir umutlanmak. Parmaklarım uzun zamandır çalmaya cesaret edemediğim piyanomun, beyaz tuşlarında dolaşıyor. Evin önündeki çınar ağacı da çoktan yapraklandı, kuşlar ait olduğu dünyalara göç etmeyi sürdürüyor, ben de dönme dolabın en tepesinden eşlik ediyorum onlara. Evet, arayışların tohumlanma zamanı şimdi. Yeryüzü rengarenk çiçeklerini giydi üstüne ve ben piyano çalmaya devam ediyorum. En sevdiğim ağaçlı yolda yürürken yasemin kokusu doluyor burnuma, ben hala piyano çalıyorum. Benim sesim, piyano sesi, erguvan ağaçları… Ah erguvan ağaçları. Doğa ne kadar cömert böyle. Sorsam anlatır mı bana ? Kaç ölüm sığdırdı kim bilir, kaç acı. Yine de pembe pembe çiçekleniyor, erguvan ağaçları. 


Parmaklarım piyano tuşlarından ayrılıp siyah mürekkepli cılız kaleme tutunuyor. Yağmur yağacak gibi, bulutlar yüklü.  Bu gece mürekkebin iz bıraktığı her kelimeyi, tek tek okudum erguvanlara, yetmedi okuduklarım,konuştum da onlarla. Bu gece ışıklı caddelerden bakmıyorum dünyaya. Sayısız pencerelerin ardında bir görünmezim ben. Işıkları kapadım. Kağıttaki mürekkebin yıldızlara yayılmasını izliyorum, odayı da Müzeyyen sesi dolduruyor, sakin sakin söylüyor şarkısını. O söylüyor, ben söylüyorum. Sesimiz; caddede yürüyen insanlara karışıyor, yan balkonda oturan adama ve çöp kutusunun yanında yemek arayan kedilere, yani sesimizi duymayı reddetmeyen, her şeye. Onlar da eşlik ediyor bize; kahkahalarıyla, hüzünleriyle, telaşlarıyla en çok da var oluşlarıyla. Bu gece de yalnız değiliz hiç, tabiatın güzellikleriyle kamaşıyoruz ve erguvanlarla. Ağaçlar konuşamaz sanıyorlar ama büyük bir yanılgı. Dilini anlamaya çabalamadığımız her şey suskun bize. Bu sebeple erguvan ağaçları konuşuyor, ben şahidim, konuşturuyor da. Çünkü bu gece onlarla paylaştım her şeyimi, açmaya cesaret edemediğim tüm çekmecelerimi. Hatta ileri gittim, çekmecelerimin içinde yaşayan ölüleri de anlattım, henüz veda edemediğim ölüleri de… 



Peki siz neredesiniz ? 

Çekmecelerinizden haberiniz var mı, 

Konuşabileceğiniz erguvan ağaçlarınız peki?