Kaç kere denedim. Ne vakit otursam bilgisayarımın karşısına tamam diyorum, şimdi Erkan Oğur ile ilgili postumu bitirip diğerlerine geçerim. Lakin öyle olmuyor. Ne zaman otursam yazmaya, önce dur bakalım, bir bestesini açayım da dinleyeyim, müziği kulağımın içinden aklıma akın etsin ve kelimelere dönüşüp onun hakkında bir kaç kelam edeyim diyorum, ama olmuyor. Erkan Oğur'un kopuzu ile başlayıp perdesiz gitarı ile biten zamansız bir dinleti şölenin içinde kayboluyorum. Dönüp saate bakıyorum ve gün yine bitmiş!
Erkan Oğur'u dinlerken aklımın içinde bir duygu süzgeci aktif oluyor ve tüm kötü düşüncelerimden arınıyorum. Sanki dakikalar içinde yeniden ve yeniden kendimi aklımın içinde doğuruyorum. Dünyada insana bu tür duygular enjekte edecek sayılı şeylerden biridir Erkan Oğur. Ve bir Türk olarak onunla son derece gurur duyuyorum. Müziğin evrenselliği bir yana, onunla aynı topraklarda nefes almak bile bir mucize.
"Fretless" albümü çıktığı yıl Avrupa’da yılın yaratıcı albümü seçilerek yurt dışında kendi yolunda çok başarılı müzisyenlerle ortak işler yaparak ve sayısız konserler vererek kendisi ülkemizi yurt dışında çok iyi temsil etmiştir. Ayrıca Türkiye'de adını Türk müzik tarihine yazdırmış Türk müzisyenlerle de projeler yapmıştır. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik bölümü akabinde Münih Üniversitesi Fizik Mühendisliği'nde öğretim hayatına devam ederken bir anda herkesin hayalini kurduğu bir eğitimin ortasındayken tüm bunlardan vazgeçip Türkiye'ye dönmüş ve müzik hayatına başlamıştır. Erkan Oğur, bitmez tükenmez çalışkanlığıyla doğal olarak müzik dünyasında haklı yerini almıştır. Kendisiyle yaptığım çok kısa sohbetimizde herkesin dilinde olan perdesiz gitar mevzusunu sordum, ilk perdesiz gitarı icat eden adam diye bilindiği için ben de bu sorunun gerçek cevabını merak ediyordum ve bana şu açıklamayı yaptı.
"Perdesiz gitar benim ihtiyacım idi, icadım değil; perdesiz gitar kim sahiplenmek istiyorsa onundur."
Yeni bir şey yaratmak tabii ki de mucizevi bir şeydir. Ancak var olan bir şeyi ihtiyaca yönelik çok efektif bir argümana çevirmek de bir o kadar kıymetli bir şeydir. İcat edilen şey belki yıllar boyu kimsenin eline alıp zaman geçirmediği bir şey olabilir, esas önemli olan şey onu kullanılabilir bir hale çevirip kimsenin elinden düşürmediği bir icada dönüştürmektir. Erkan Oğur bunu son derece muhteşem bir şekilde uygulamıştır. Bir röportajında konu ile ilgili şu açıklamalarda bulunmuştur...
"Ben klasik gitar çalıyordum ve çok fazla ve yanlış çalışmaktan ellerim rahatsızlandı. Yol gösteren biri de olmadığı için kendi kendime fazla yükleme yapıyordum. Öyle bir gitar yapayım ki telleri alçak olsun, perde yüksekliği bile olmasın. Ellerim acımasın. Sesleri sadece kendim duyayım yeter."
İnsan işte tam bu noktada evrenselleşebiliyor. Sadece kendi sesini duyabileceği kadar bir enstrüman ihtiyacı ile hiç bir ego ya da vitrin edası olmadan, salt kendi içindeki sesleri duyabilme çabası, onu doğal bir sirkülasyon ile müziğinin tüm dünya tarafından duyulduğu ve takdir edildiği bir konuma getirmiştir.
Son olarak yeniden saate bakıyorum ve bu sefer sanırım zamanı ucundan yakalıyorum!
Şimdi sizleri 1727 yılında Johann Sebastian Bach tarafından bestelenmiş, Matthias Passion isimli passion müziğinin Erkan Oğur tarafından icrası ile baş başa bırakıyorum.
Perdesiz gitar neden gerekti sorusuna çok net bir cevap niteliğinde icradır. Perdesiz gitar ve tüm sentezlerle uyum sağlayabilen parmaklar!