Çok uzun süreler, adının radikal feminizm olduğunu bilmeden radikal feministlik yaptığımı bu günlerde fark ediyordum. Bir şekilde inşaa edilen bu toplumun kadına uyguladığı baskıyı sadece kadın erkek arasına indirgiyor ve belki de geri kalan birçok soruna kulaklarımı sonuna kadar tıkıyordum.


Sonra sonra, bu toplumun erkeklere yaptıklarına takındığım dar bakış açısını biraz genişletmeye çalıştım. Zorunlu askerlik, nafaka çıkmazı, erkeğe atfedilen güçlü olma zorlamaları elbette bir kadının yaşadıkları ile karşılaştırılamazdı. Ancak sıradan bir erkeğin hayatını hiç de azımsanamayacak kadar etkiliyordu işte.


Bu konuya biraz daha geniş bir perspektiften bakmaya itti beni bu kabul edişler. Ataerkil toplum kadına saldırıyorsa, bunun mağduru erkekler kimdi? Birinin atası değiller miydi, hiç olmayacaklar mıydı? Bal gibi günün birinde onlar da toplumun kutsadığı o makama erişip kendi ailelerinin atası olacaklardı işte. O zaman sorun neydi?


Yolu evrimle ya da evrimsel psikolojiyle ucundan kıyısından kesişmiş herkes bilir: Ataerkinin tarihi, mülkiyet kavramına dayanır. Erkek; toprak sürmeye, toprağını korumaya başladığı zaman toplumun hakim kişisi olmuştur. Ancak erkeğin toplumun hakimi olması bir yanılsamadır. Erkek değil, güçlü erkek toplumun hakimi olmuştur. Zayıf erkek de bu hakimiyet savaşını kaybetmiştir.


Günümüzde de durum bundan biraz bile farklı değil aslında. Ataerki; erkek üzerinden kurulan bir sistemden ziyade, güçlü erkek üzerinden kurulan bir sistem. Erkek sadece kadının üzerine basmaya çalışmıyor. Erkek, güçsüz olan herkesin üzerine basıyor. Daha güçsüz bir erkeğin, bir çocuğun ya da bir yaşlının...