(Kısaltmalar yapılmıştır.)
*
"Myrrhinuslu Phaidros ile ona aşık olan Thebesli hatip Lysias'ı getirin gözünüzün önüne! Lysias ağzı bir karış açık Phaidros'un yüzüne bakıyor. Phaidros gözlerini Lysias'ın gözlerine dikerek ona gözlerindeki kıvılcımı gönderiyor ve onlarla birlikte Lysias'a bir ruh da gönderiyor. Gözlerin bu karşılaşmasında Phaidros'un ışığı kolaylıkla Lysias'ınkiyle birleşiyor ve aynı şekilde, birinin ruhu diğerinin ruhuna bağlanıyor. Phaidros'un yüreğinin ürettiği Ruhun buğusu böylece hemen aceleyle Lysias'ın yüreğini bulmaya çalışıyor, onun yüreğinin katılığı karşısında yoğunlaşarak tekrar kana, en başta olduğu şeye, yani Phaidros'un kanına dönüşüyor. Ne hayret verici bir süreç! Phaidros'un kanı Lysias'ın yüreğinde bulunuyor!"
Eros özneyi kendinden çıkarıp Başka'ya yönlendirir. Özgür iradeyle gerçekleşen bir kendini-menetme, kendinden-tahliye sürecini başlatır. Özgün bir güçsüzleşme, bir yandan da bir kuvvet duygusunun etkisi altına giren aşk öznesini ele geçirir. Bu duygu, her halükârda Bir' in kendi başarısı değil, Başka'nın armağanıdır. Aynı'nın cehenneminde, atopik Başka'nın gelişi kıyameti haber veren bir hal alabilir. Felaketin lafzi anlamı Unstern (Lat. Des-astrum) kötü yıldızdır. Bir yandan da iyileştirici, ıslah edici etkiye yol açan bir negatiftir.
*
Eros, Başka'yla başarının ve becerebiliyor olmanın dışında kurulan ilişkidir. Becerememeyi becermek onun negatif yardımcı fiilidir. Başka'yla kurulan başarılı bir ilişki bir tür başarısızlık olarak ifade edilecektir. Başka ancak Becerememeyi becermek aracılığıyla ortaya çıkabilir. Başka'ya sahip olmak, ona el koymak ve bilmek mümkün olsaydı, o Başka olmazdı. Sahip olmak, bilmek, el koymak ... bunların hepsi Becerebilmek'in eşanlamlılarıdır." "Birincil mesafe almak", Başka'nın bir nesneye, bir "O"na dönüştürülerek şeyleşmesini engeller. "Birincil mesafe" Başka'yı Başkalığı içinde özgürleştiren, yani ona mesafe aldıran aşkınsal yerindeliği öne çıkarır. Başka'ya, tam anlamıyla hitap etmeyi mümkün kılar. Yakınlık, uzaklığı da kaydettiği ölçüde, bir negatifliktir.
*
Mutlak Hegel için her şeyden önce sevgi anlamına gelir: "Sevgide, sevginin içeriğinde, mutlak tinin temel kavramları olarak belirttiğimiz uğraklar mevcuttur: kendi Başkası ile uzlaşmış halde kendine dönmek." Mutlak kapanış ise, Başka'da oyalanmanın öncelediği uzun, yavaş bir kapanıştır. Diyalektik de bir kapanma, açılma ve tekrar kapanma hareketidir. Aşk mutlak kapanıştır.
*
Eros bir "evrensellik tohumu" içerir. Eros güdümlü bir ruh, evrensel değeri olan güzel şeyler ve daha önemlisi güzel eylemler meydana koyar. Bir aşk siyasetinin olmayacağına şüphe yok. Badiou siyasetle aşkı doğrudan ilişkilendirmeyi reddeder ama siyasi bir fikir uğrunda angajmandan ibaret olan yaşamla, aşka özgü olan yoğunluk arasında "bir tür gizli salınım" olduğu fikrinden yola çıkar. Bu ikisi "sesleri ve güçleri birbirinden tamamen farklı olan, ancak büyük bir müzisyen tarafından aynı müzik parçasında bir araya getirildiğinde esrarengiz bir uyum sergileyen iki farklı enstrümana" benzemektedir. Başka bir yaşam formuna, başka, daha adaletli bir dünyaya duyulan ortak arzu olarak siyasal eylem, daha derin bir düzeyde Eros' la ilişki içindedir.
*
Aşk bir "iki kişilik sahnedir". Bir'in perspektifini kesintiye uğratır ve dünyanın Başka'nın ya da/arkın bakış açısından yeniden ortaya çıkmasını sağlar. Bir aşk karşılaşmasının etkisi altındayken, ona gerçekten sadık kalmak istiyorsam, durumumu yaşama tarzıma özgü alışkanlıkları baştan aşağı değiştirmem gerektiği açıktır." "Olay", mevcut duruma, yaşayanın alışkanlıklarına yepyeni, tamamen başka bir varoluş yolunu dahil eden bir "hakikat" uğrağıdır. Söz konusu durumla izah edilemeyecek bir şeyin olmasını sağlar. Başka lehine Aynı' da kesintiye yol açar. Olayın esası, tamamen Başka bir şeyin başlamasını sağlayan, kırılmanın negatifliğidir. Olaysallık (Ereignish ftigkeit) aşkı siyasetle veya sanatla ilişkilendirir. Bunların hepsi olaya "sadakati" gerektirir. Bu aşkınsal sadakat Eros'un evrensel özelliklerinden biri olarak kavranabilir.
*
Martin Heidegger karısına bir mektubunda şöyle yazar: "Benim sana aşkımdan ve düşüncemden ayrı tutulmayacak olan o başka şeyi söze dökmek imkansız. Ben ona, Parmenides' e göre tanrıların en yaşlısı olan Eros'un adını veriyorum. Ne zaman düşüncemde önemli bir adım atsam ve daha önce ayak basılmamış bir yere gitmeyi göze alsam, bu tanrının kanat çırpmaları beni derinden etkiler. Uzun zamandır hissedilen bir şeyin söze dökülebilen şeylerin bölgesine kaydırılması gerektiğinde ve uzun zamandır söze dökülen bir şeyin de nihayetinde tek başına bırakılması gerektiğinde, muhtemelen daha da güçlü ve tekinsiz bir etkisi olur üzerimde. Tamamen buna göre yaşamak ama bir yandan da bizim olanı korumak, uçuşu takip etmek ama eve sağ salim dönmek, ikisini de eşit derecede asli önemde şeyler olarak ve gereğince gerçekleştirmek, işte bu benim kolaylıkla başarısız olduğum ve sonra ya salt şehvete kaydığım ya da salt çalışmayla, zorlamaya direnen bir şeyi zorlamaya çabaladığım noktadır." Atopik Başka dile sokulmaya çabalandığı anda düşünce, Eros'un kanat çırpmasından "daha güçlü", "daha tekinsiz" bir şekilde etkilenecektir.
*
Eros Platon'da philosophos, erdemin dostu adını alır. Filozof bir dost, bir aşıktır. Ancak bu aşık, dışta kalan bir kişi, ampirik bir detay değil, "düşüncedeki içsel şimdiki zaman, düşüncenin olabilirlik koşulu, canlı bir kategori, aşkın bir yaşanan gerçekliktir". Vurgulu anlamıyla düşünmek, ancak Eros'la artırılabilir. Düşünebilmek için bir dost, bir âşık olmuş olmak gereklidir. Eros olmadan düşünce bütün canlılığını, bütün huzursuzluğunu kaybederek tekrara düşer, gerici bir hal alır. Deleuze ve Guattari Felsefe Nedir?'de Eros'u, düşünme imkanının aşkınsal koşulu olarak belirlerler: " 'Dost', düşünce alıştırmasının koşulu haline geldiğinde ne demektir? Ya da sevgili diyelim ona, gerçekten de daha çok bir sevgili değil midir? Ve dost, saf düşünceden dışlanmış olduğuna inanılan Başka ile kurulan yaşamsal ilişkiyi, yeniden, düşünceden içeri almayacak mıdır?"