Ø “Elmasız yazmam abi” diyen Friedrich Schiller

Schiller; şair, filozof, tarihçi ve en önemlisi Alman dram yazarıdır. Yazarken masasında mutlaka çürük bir elma bulundururmuş. Soranlara ara ara bu elmayı koklamanın onu başka diyarlara götürdüğünü, kendisini doğada gibi hissettirdiğini söylermiş. Schiller’in tüm bu eserlerini üzerinde sinekler uçuşan çürük bir elmayı koklayarak yazması gerçekten ilginç. Ama daha da ilginci var. Ünlü yazar elmanın yetmediği zamanlarda banyoya kapanır ve suyun içinde ilham gelmesini beklermiş.



Ø Mecburen gecelerin adamı: Mark Twain

İlk gerçek Amerikan yazarı olarak kabul edilen Mark Twain’in ilginç bir hastalığı varmış; 'insomnia' yani uykusuzluk. Twain geceleri bir türlü uyuyamıyor, mecburen o saatlerde çalışıyormuş. Sonra da hiç beklenmedik zamanlarda, bir parkta ya da banyoda uyuyakalıyormuş. Yazar uykuya o kadar hasretmiş ki yakınlarına “Bana güzel bir yatak verin, size ölümsüz başyapıtlar vereyim.” demiş. Tüm bunlara rağmen ölümsüz başyapıtlar vermeyi başardı.



Ø Victor Hugo

Yaşlanma etkilerini yavaşlatmak, vücudunu diri tutmak için her sabah buzlu suyla yıkanırmış. Sesi güzel çıksın diye çiğ yumurta içermiş. Kötü görünmekten korkan yazar; her zaman şık giyinir, her gün berbere gidip saçını düzeltip dakikalarca kendini izlermiş.



Ø Örgü ören, reçel yapan bir romancı: Hüseyin Rahmi Gürpınar

Yaşamının son otuz bir yılını Heybeliada’nın tepesinde manzaraya nazır bir köşkte geçiren Gürpınar, temizlik hastasıymış. Mikrop kaparım korkusuyla eldivenleri olmadan asla sokağa çıkmaz, dört mevsim eldivenle dolaşabilirmiş. Yazarın ilginç yönü sadece bununla da sınırlı değil. Örgü örmeyi çok seven Gürpınar, Avrupa’dan model bile getirtmiş. Kendi ördüğü takkeleri giyer, yazmaktan sıkıldığı zaman mutfağa gidip erik reçeli ve dondurma yaparmış.



Ø Okuyucuyu şaşkına uğratan adam: James Joyce

Mutlaka yatağında yüzüstü uzanıp büyük mavi kalemiyle, beyaz giysiler içinde yazarmış. Yazmak bir ritüeldi sanki onun için. Bunların biri eksik olsa olmazdı. İçinde hiç kelime tekrarı ve isim tamlaması olmayan 500 kelimelik tek bir cümle yazmayı başarabilmiş.



Ø Hayvanseverleri kızdıracak bir yazar: Anton Çehov

“Slovoç” adını verdiği kuyruksüreni olan Çehov, hayvanını sıçan ve timsah, kaplan ve maymun karışımı olarak tarif edermiş. Slovoç’u yaklaşık bir yıl neredeyse hiç yanından ayırmamış. Ama sonra seyahate çıkacağı gerekçesiyle, daha önce kötü koşulları nedeniyle “hayvan mezarlığı” diyerek şikâyet ettiği Moskova Hayvanat Bahçesi’ne bağışlamış. Normal ömrü ortalama yirmi yıl olan kuyruksüreni burada ancak iki yıl yaşayabilmiş.


 

Ø Bay Takıntı: Truman Capote

ABD’li yazar mutlaka yatarak yazarmış ve yazarken sürekli bir şeyler içermiş. Ağzından sigara eksik olmazmış. Küllüğünün sürekli boşaltılması gerekirmiş çünkü uğursuzluk olduğuna inandığı için aynı küllükte üçüncü sigarayı söndürmezmiş. İki rahibe ile aynı uçağa binmez ve cuma günleri hiçbir işe başlamaz ve sonlandırmazmış. Telefon numaraları dahil nerede rakam görse hemen o rakamları toplayıp uğursuz rakam çıkan numaraların sahipleriyle bir daha telefonlaşmazmış.



Ø İyi avcı, iyi aşçı, iyi romancı: Ernest Hemingway

Ölüme karşı hep tutku dolu bir ilgisi varmış. Dünyanın neresinde bir ayaklanma, iç savaş veya savaş çıksa bilin ki Hemingway oradaymış. Ölümden beslenerek yaşıyordu, yazıyordu diyebiliriz. Avcılığa, doğaya, kampa düşkündü. Avlanmaktan, avlandığı şeyleri yemeklere dönüştürmekten ve tarifi kendisine ait bu yemeklerle dolu sofraları dostlarıyla paylaşmaktan büyük keyif alırmış. Av tüfeğiyle vurduğu son şey kendisi oldu.



Ø William Shakespeare

Kıtlık döneminde tahıl ticareti ve tefecilik yaparak, vergi kaçırarak geçimini sağlayan bir tüccar olduğu söyleniyor. Ancak İngiltere dünya çapında ünlü bir edebiyat tanrısı yaratmak istediğinden onun bu yönleri tarihten silinmiş. Bu iddialar kimine göre iftira gelmektedir ancak yazarın babasının tefecilikten birkaç kez yargılandığı kayıtlarla sabitmiş.



Ø Maksim Gorki

Çocukken büyükbabasından acımasızca dayaklar yemiş, yoksulluk çekmiş, annesinin yeni eşine bıçakla saldırmış. On dokuz yaşında kalbine tabanca dayayıp ölmek istemiş ama kurşun ciğerini delince ömür boyu sürecek bir vereme yol açmış. Lenin ile dostluk kurmuş, tabutu Stalin tarafından taşınmış.



Ø Rimbaud

Akıl hastası olduğu bilinir. Şiirde sembolizmin atası kabul edilir. Çocukken saçlarını uzatan annesi tarafından bir kız çocuğu gibi yetiştirilmiştir. Defalarca evden kaçmıştır. On altı yaşında kaçtığı Paris’te bir grup askerin cinsel istismarına maruz kalmasıyla ailesinin yanına dönüp ahırda, karanlıkta yaşamaya ve yazmaya başlamış. Dizinde çıkan bir tümör nedeniyle bir bacağı kesilmiş ve birkaç ay sonra da ölmüş.



Ø Charles Bukowski

Yıllarca babasından ustura kayışıyla dayak yemiş. Lise yıllarında aylarca vücudunu kaplayan yaralar yüzünden tedavi görmüş ve sargılarla yaşamıştır. Bu yüzden alkoliktir ve kanserden ölmüştür. Son sözlerinden biri “Yaşamayı denedim, pişman değilim ama siz denemeyin.” olmuştur.


Her insanın kişiliğine şekil veren, onu ehlileştiren hayat hikayeleri vardır. Kimileri bu hikayelerinden yara almadan kurtulmayı başarırken, kimileri iyileşmeyi başaramaz.





Yazar: Ezgi Karaman