Bir gece vakti, sebepsiz kalkıyorum koltuğumdan. Pencereden dışarı bakıyorum. Sokak lambasından ışığın altında bekleyen bir adama çarpıyor bakışlarım. Göz göze geliyoruz, kıvırcık saçlı bir adam. Boyu uzun değil, ışığın altında zar zor seçilen yeni tıraşlı yüzü ve muhtemelen bu tıraş sırasında yaptığı hata yüzünden oluşan ufak bir çizik dikkatimi çekiyor. Açık kahverengi gözlerinin hedefi olmayı bırakıyorum genç adam kafasını çevirdiğinde. Hemen düşüncelere dalıyorum.


Bu saatte yalnız başına ne yapıyor sokakta? Acaba beklediği kişiler gelmedi mi? Ya da birini mi bekliyor hâlâ?

Gencin kulağındaki kulaklıklar çarpıyor gözüme, istemsiz hareket eden sağ bacağı, ritme ayak uydurur şekilde salladığı kafasından anladığım kadarıyla akustik bir parça dinliyordu. Biraz zaman geçti. Genç eğildi ve yerden bir taş alıp incelemeye başladı. Sokaktan geçen insanlar ona anlamsız bakışlar atıp devam ediyorlar koşuşturmalarına, geçenlerin hepsi de önemli insanlar, hızlı hareketlerinden belli. Ya dünyayı kurtarmaya gidiyorlar ya da dünyayı kurtaran birilerine yardım etmeye.

Genç elindeki taşı cebine koyuyor, deli olduğunu düşünmeye başlıyorum. İşi gücü yok mu bu adamın?


Az sonra bir mesaj geliyor telefonuna, mesaja bakıp gülümsüyor ancak hiçbir şey yapmadan telefonunu geri koyuyor cebine.

Biraz zaman geçiyor, gökyüzünü seyretmeye dalıyor genç. İç çekişlerini duyar gibi oluyorum, artık müzik dinlemiyor, sanırım şarjı bitti.


Acaba bir yere yetişmesi gerekmiyor mu? Öylece durmak bu saatte dışarıda, akıl sır erdiremiyorum buna.


Biraz zaman geçiyor, genç bana bakıp el sallıyor, önce garipsiyorum bunu, ardından ben de el sallıyorum. Öyle hareketsiz donakalıyor, bir süre sonra kızım geliyor, uykulu gözlerle "Yine mi fotoğrafa daldın baba? Ne var şu gençlik fotoğrafında anlamıyorum." diyor.