affına sığındım buyurmadan sen

medet umdum doğan günden

akan sudan, öten bülbülden

medet umdum en umulmaz elden

suya anlat, geçercilerden geldim

ne anlatacak su bıraktılar oysa

ne dert yanacak tek bir kul.


sırtı sıvazlanırdı dertlinin tasalının

yaş dökülürdü yeri geldiği vakit birlikçe

hele bir de dokundu mu dostun o

gül eli dizin üstüne

can gelirdi yüreği yaslının yüzüne.

yokluk dedin mi

yoksulluk

düşmansıza hasım da oldurur

el açılmayacağa kul da.


fakat iki güzel kelam edene muhtaçlıktır

bizimkisi

hoş sohbete özlemdir, umuttur vuslata

kanlı canlı, dipdiri topraktır

bir dünya dert olsa da başında

vicdanı o taşa koymaktır rahatça.


düşünmek derdi büyür içimizde

ne vahimdir açıp da ağzı

yutkunmak konuşmak yerine

oturdu mu içine o ince sızı

alışmak merhemini sürmektir şimdi çare

olur olmaz doldurmamaktır gözleri

alıp da en narin yerine yüreğin

koymamaktır söylenen sözleri


incinme ey içimdeki çocuk!

görecek ne çok bahar var oysa güzün ardından

gülecek ne günler bekleyen seni, karanlığın kıyısından

gücenme umudum,

gücenip de tüketme kendini

o karanlığın arasından

bana düşer çekip çıkarmak seni.