Günler kendi hallerinde , arkalarında bir tanık bırakmaksızın gidiyorlar.
Bana düşen ise biraz hayret biraz da sessizlik oluyor.
Dünyanın ne çok büyük olduğuyla veyahut nelere gebe olduğuyla ilgilenmiyorum.
Kitaplar arasında gezinirken , yakın arkadaşlarımla olduğum hissiyatı , artık yerini eski dostlarla geçmiş sohbetlerine bıraktı, zira yenilerini özlemiyorum.
Önceleri tutkuyla baktığım bir çok şey, heyecanlandırmıyor bile beni.
Misal , iki gün önce ansızın karşıma çıkan Mozart , sıcak veya soğuktan ziyade ılık ve ruhsuzca tınılarını dağıtıyor kulaklarıma.
Dostlarım için de ölmeyi bıraktım. Daha çok yarın veya ertesi gün tekrar karşılaşacağım, belki birkaç muhabbetin belini kıracağım, yabancılar artık.
Bilmiyorum .
Sevdiklerimi artık sevmiyor veyahut sevemiyorum.
Yalnızca insanlar gözümde, oysa onların beni ne çok sevdiğini görebiliyorum, bencilleştim mi biraz ya da ruhsuzlaşmak mı, bilmiyorum.
Korkmuyorum ama , emin adımlarla yürümek istiyorum artık, bütün cekingenligimi bir kenara bırakıp, hoyratça ve gerekirse sinsice insanların arasına karışıyorum, sevmediğim, sorsalar yarın görmek dahi istemediğim insanların arasına ..
Onlara dostça gülümsüyorum.
Bir çoğunun yıllar yılı bana yaptığı gibi.
Masumiyetimi yitirmedim elbette ya da gaddar biri değilim, cümlelerim, görüşlerim, inançlarım, halen dünden bu yana , gelişmeye ve kendilerini büyütmeye devam ediyorlar.
Yalnızca daha az konuşuyorum.
Yalnızca daha çok susuyorum.
Yalnızca yaşıyorum.
Evet , yaşıyorum, yine de , herseye rağmen, güneşin doğuşunu, gecenin insanın içinde kayboluşunu hissedebiliyorum.
Yaşıyorum ve
Yaşamak bir sürü arasında, kaybolmaktan , kendini unutmaktan ibaret artık.