Dinlemezdim hiçbir zaman,

Kır saçlı, eski insanları.

Onlar ateş derdi

Ben yine de kendimi kaçırmazdım

Alevlerin kavuruşundan.

Çünkü inanmazdım onların yandığına

Ve inanmazdım yanmadan aydınlanacağıma.

Çok sonradan fark ettim,

Kırışık ve titrek bedenlerdeki yanık izlerini.


Mesela hatırlarım,

Tanıdığım eşrefli bir insanın,

Ben yaşamımın hoyrat zamanlarındayken

Kendisinin ölüm döşeğinde

“Ölüm tedirgin etmiyor beni yaşamak kadar,” dediğini.

Sizce yanmamış bir insan bunu söyleyebilir mi?


O yıllarda akıl sır erdiremedim bu söze.

Dünyevi uğraşlarda

Ve

Küstah zamanlarda

Heba ettiğim fikirlerimi,

Çemberi dar

Ve

Girdabı sert

Hayatımın sillelerinden uslanıp da

Kendime doğrulttuğumda,

Ve

Geçten geç de olsa

Üzerimden atarak hoyratlığı,

Ancak kavrayabildim

O sözün neye tekabül ettiğini.


O söz şu demekti;

Ölüm ürperticidir,

Sonuçta bilinmezlik içerir.

Kalan için de, giden için de.

Ancak yaşamak,

Her an haşyetle,

Asıl mesele budur.

Düşünürken geçmiş

Ya da tasarlarken geleceği

Haşyete kapılmamak elde mi?


Bu kavrayış bende son arzusu uyandırdı.

Ne yaşamak ne de ölmek.

Ne hatıra ne de gelecek.

Ne beden ne de ruh.

Sadece hiçlik.

Ancak ve ancak

Tüm bunlardan feragat ederek

Kurtulabilir insan,

Haşyetin ölüm ve yaşam tonundan.


Ya bu arzu ile yaşayacak ve ölecektim

Korkak ve serkeşçe.

Bilhassa ilgisizce etrafımda olanlara.


Ya da eşref korunda kavrulacaktım

Yürekli ve mertçe

Bilhassa borç bilerek bunu benim için de yananlara.

 

O adam, hep derdi:

“Kıymeti olmasa da kimsenin nazarında

Asildir insanın göğüs gereni acıya.”

Bu sözden ötürüdür sürekli serzenişim.

Bu yüzdendir yakan fikirlerle uğraşım.

Ve asilliğimdendir korları kendime ten belleyişim.


Bu çağda çok nadirdir,

Bir güne beş günlük fikir sığdırıp erkenden eskiyen,

Elleri henüz kırışmamışken saçına kırlar düşüren,

Beli bükülmemişken ruhuna baston direten,

Uslanmayıp da yanmaktan eşref-i insanlığa nail olan.


İşte o nadir eşref-i insanlara kaldı

Tüneller kazmak,

Kimsenin düşlemeye dahi cüret edemediği

Tozlu fikirler arasında.

Ve o tünellere kandil olmak, onlara kaldı.


Bense insanlık denen korda,

Koyu tonlarını ararken bronzluğun

Kişilikler arasında kendime birkaç düşman bellemeyi

Uygun gördüm.

Çünkü o adamın, kıstırıp da kulak mememi içi toprak dolu

Ve artık uzamak gibi bir niyeti olmayan tırnaklarıyla

Taktığı şu küpe hala kulağımda,

“Acı istemeyenler gerçekleri görmezden gelirler,

Ve görene olan nefretleri görmekten daha da acıtır.”

Hiçbir şeyi dert etmeyen gamsızı,

Utanmak nedir bilmeyen arsızı,

İcraatı kıt olup ahkâmı bol olanı,

Yaşamayı andan ibaret sananı,

Sindiremeyişim asilliğimdendir.