Her şeyin başında Şeytan, sadece kemikten oluşan insana kanı bahşetti. Bundan insan yaşayarak ayrıldı, kan taşıdı her tarafa. Önceden hiçliğin sarsılmaz duvarları ve durgunluğunda vücut bulan insan, daha kırılgan oldu ete büründüğünde. Etrafa saçıldı ve kendini anlattı anlamayacaklara.
Her şeyin başında Şeytan, insana insan olduğunu anlatmıştı yalnızca. Ama insan, anladığında özgür değildi artık. Çünkü varolmuştu böylece, evinden kovulmuştu. Bundan sonra insan her şeye aktı, her şeye karıştı. Şeytanın diğer esirleriyle beraber, tekilliği terk ettiler. Ve en sonunda insan, insanlık olmuştu, ve onla aynı dertten muzdarip bütün varolanlarla beraber evin yolunu aramaya koyuldu.
Tanrıyı sayıkladı insan. Gittiği yerde, geldiği yeri aradı. Tanrıyı görüyordu her yerde, o ise duruyordu öylece. İçinde bulundukları yer, bozulmuştu. Bozulmuştu bir şeyler. Olan olduğu gibi değildi, maske takıyordu sürekli. Şeytan çıkmaza sürükledi peşindekileri. İmkansızı arzuluyordu ve takmıştı sürüyü peşine. Bundan böyle durmak yoktu; durmak, çürümek demekti. Oysa insanın kemikleri oradan gelmişti. Tezatlıkların diyarıydı burası. Tanrı ile Tanrının arasında, Şeytanın devinimine bağlı.
Her şeyi başlattığında, Şeytan, sürüyü tanrının parçalarından toplamıştı. Tanrıdandı her şey, Tanrıdandı Şeytan. Bu yüzden de sürü, süregeldiği müddetçe taklit etti kendini, taklit etti sonsuzu. Dağılmış bir yapboza benziyordu bu başkaldırı.
Eti kemikten ayır. Ayır ki, zıtlığı kavrayabil ve teke indir. Bu şekilde eve dönemesek de, kendi evimizi yapabiliriz. Çünkü bu garip ormanda, kendimizin ötesi de kendimize varıyor.
14 Eylül 2023 Tarık Bilir