Hastalıkları belirleyen yegane şey, başlangıçta gösterdiği semptomlarıdır. Bu kimi zaman erken bir teşhisi kolay kılarken, kimi zaman insanın sürüncemede başına gelecekleri bildiren amansız bir ön görüden ibarettir. Zihnin dehlizlerinde oluşumunu tamamlayan bir ur, yakıp yıkmakta olanın habercisidir. Yavaş yavaş sarar önce bedeni, yokmuşçasına rahatlatır bünyeyi. Bilincini kavramış her insan, yoksunluğunu idrak etmek üzere ömrü boyunca tek bir yola baş koyar ve ölüme giden yolda gözlerini kapar karanlığa. Yaptığım genellemeler adına üzgünüm. Herkesi kendim gibi sanıyorum esasen ben de işte. Parmaklarının hareket ettiğini yeni fark eden bir çocuk, sizce ne zaman karanlığa kavuşacağının çetelesini tutmaya başlar?
Öyle her şeyi yas ve melankoliye yormamak gerek, hakeza bunun son derece ben de farkındayım. Her insan duyguyla yoğurulmuş fikirleri, az da olsa ajite etmek için çırpınıp durur. Bazen kendi oluşturduğu bir dogmanın peşinden yıllarca sürünüp gider. Bir fikre inanmanın beraberinde getirdiği yıkım, hiçbir şeyle boy ölçüşemez. Bireyin yücelterek inandığı her fikir bu yüzden kolayca sökülüp atılamaz o etten ve kemikten yığılma bedenden. Paraların, servetlerin ve dahi ilaçların yığınla harcandığı bu kaotik çağda; bir fikri yok etmek, bir bedeni taşa dönüştürmekten farksız bir noktadadır.
Tüm bu süreçte bireyi bir çok şeyden yoksun ve yetersiz hissettiren en önemli olgu karamsarlığın ta kendisidir. Shakespeare bu meseleyi şu sone ile özetlemiştir: "Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor yürekten gelenin doğal rengini."
Bir düşünün; zihninizde oluşturduğunuz sayısız fikri hangi soluk ışıklarla tükettiğinizi. Acı değil mi ?
Kendinizi üzün ya da üzmeyin, acıyı hissedin ya da etmeyin bu önemli değil. Tüm bunlara ayıracak vaktiniz ne kadar sınırlı, sadece arada bir bunu kontrol edin.
Devamlılığı Sağlayan Mutlak Güç
Şimdi bakmayın böyle bilirkişi gibi konuştuğuma, anlattığıma. Ben bütünüyle etten yığılma bir kimseydim. Ne olduğum esasen sizi ilgilendirmemeli. Herkes kadar yaşamış ve herkes kadar görmüş olandım ben sadece. Halıların üzerinde araba sürerken, dehlizimde kaybolup kelimelere sığınacağımı tahmin edemezdim evvela.
Tüm bu çalkantılı süreci konsolide etmek pek mümkün değildi tabi ki. En azından uzman kişilerce yardım almadan ya da pragmatist bir kişiliğe bürünmeden kontrol edilmesi çok güç bir haldeydi. Bir robot olmayı seçmek ya da seçmemek tek bir iradeye bakmıyor ne yazık ki. Ümit etmek ve buna bağlı kalarak yeni olguları türetmek, bir çok şeyler bütününden kaçmak için harikulade bir yol. Tabi siz buna devamlılığı sağlayan mutlak güç diyebilirsiniz.
Şaka bir yana kaçmak ya da mücadele etmek bir seçim değil. Bana kalırsa hiçbir zaman da olmamalıdır. Kompleks varlıklar olarak edineceğimiz her şey iyi ya da kötü sürprizlerden oluşacak. Bu sürprizlerin olağan akışına kendinizi teslim etmek, en azından belli bir süre için en iyi çözüm yolu olacaktır (öyle olmasını umuyorum). Günün sonunda bir kaç maddeden ibaret olduğumuz unutulmamalıdır. Sonsuz dehliz, sonu olan bir beyine muhtaçtır.