"Europa" Cannes Film Festivali'nin "persona non grata"sı Lars Von Trier'in üçüncü uzun metraj filmi. Yönetmenin ilk üçlemesinin son filmi olmasının yanı sıra ismini Franz Kafka'nın "America" eserinin bir yansıması olarak alır. Gösterime girdiği 1991 yılında bazı sinemalarda "Zentropa" adıyla seyirciyle buluşur. "Palme d'Or"u alamaz ancak Cannes'dan "En İyi Sanatsal Katkı, Jüri Ödülü ve Teknik Büyük Ödül" ile döner.
Trier'in "Dogma 95" akımına uyarak çektiği filmlerden biri olan "Europa" yönetmenin sinematografisinde büyük öneme sahip.
Bir hipnoz seansına izinsiz giriyoruz. Hissettiğimiz baş ağrısı ve mide bulantısı yalnızca savaştan değil, savaşın getirdiklerinden.
"On deyince Europa'da olacaksın."/"On the count of ten, you will be in Europa.''
İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya'dayız. Başkarakterimiz, Leopold Kessler (Jean-Marc Barr) Trier sinemasında görmeye alışık olmadığımız türden bir karakter.Tarafsız ve anti-militarist bir genç, üstelik idealist. Ona göre savaş sonrası geldiği Almanya'da hâlâ umut var. Amcasının yanına "Holokost" sırasında Yahudileri, Auschwitz kampına taşıyan "Zentropa" treninde kondüktör olarak işe giriyor. Trenin sahibi Max Hartmann'ın (Jørgen Reenberg) kızı, Katharina Hartmann'a (Barbara Sukowa) aşık oluyor. Lars von Trier, Max Hartmann'ın savaş suçlusu olmadığını söylemek için para alan bir jew'i canlandırıyor. Yani Hitler'in intiharı faşizmi bitiremiyor. Savaşın yıktığı bu toprakları görmemek için trenin perdelerini kapayan toplumun yok edilmesi gerek. Ama Kessler, bunca siyah beyazlığın içerisinde, Max Hartmann'ın damarlarından fışkıran kandan daha kırmızı, daha duygulu. Sisteme karşı açık bir tehdit. Tüm bu ölülerin arasında, devlet eliyle doğan faşizme yardımcı olmayacaksa ondan daha diri olamaz.
"Look up.
Look at the stars.
See how the stars resemble illuminated cities on a map,
or maybe it is the fading lights of human lives.
But you are here to help the lights burn brighter,
not to put them out.
At any price, you must make this good again.
run for the bomb!"