Çok yoruldun. Nefes alamadığını hissedip rahatlamak için sığındığın her balkon sana uçurum kenarı oldu, soluklanmak istediğin her köşe başında dikenler battı ayağına, güneşin sandığın insanlar tenini ısıtsın diye beklerken kapkara bulutlarıyla kapladılar gökyüzünden rengini alan gözlerini, içinde fırtınalar koptuğunda uçup kaybolmamak için tutunduğun ağaçların dalları zehirliydi; gülüşündeki çiçek bahçelerini kuruttu, yanağındaki gamzelerin içinde çığlık çığlığa sustuğun dipsiz kuyular oluştu, gözyaşlarına sığdırdın en güzel anılarına şahitlik yapan denizin dalgalarını, saçlarına bulutlardan notalar çizdin her bahar rüzgarında şarkılar çaldılar ama kimse duymadı. Çok yoruldun. Kendine çıkış yolu aradığın her yer sana labirent oldu, aşkı bulmaya çalışırken kendini kaybettin. Zifiri karanlıkta sana çarpmak üzere olan her arabanın farını labirentin ucundaki gün ışığı sandın. Yine de pes etmedin. Ezilmiş otlarla, kurumuş çiçeklerle kaplı bahçende her sabah güneşin doğuşunu izledin, her gün batımında yanaklarında sergiledin gökyüzündeki pembeliği. Evin sandığın insanların kalbinde bıraktığı harabeleri temizledin. Gökyüzüne meydan okuyan duvarlarını yıktın, bulutları göğüs kafesine sığdırdın. Upuzun, yokuşlu, soğuk asfalt kaplı yolların bitiminde karşına çıkan deniz manzarasının içinde yarattığı ferahlık gibi; saf ve çıkarsız sevginin seni bulduğu günler de gelecek. Efil efil esen rüzgarı teninde hissederken iç içe kafeslere koyduğun güvenin özgürlüğüne kavuşacak. Elbet biri duyacak sustuklarını, elbet biri saçların her savrulduğunda çalan şarkının ahengine kapılacak. Elbet biri küçük çocukların balonlarını uçurmamak için sarf ettiği güç ile elinden sımsıkı tutacak. Birine gökyüzü olacaksın ve o deniz bile olsa ufukta kavuşacaksınız. Her şeyin bir sonu olduğunu söyleyenlere inat saf sevginin sonsuzluğunda buluşacaksınız.

Yalnızca doğru zamanda, doğru insanla... Gözlerini kapatınca evinde hissettiğinde... Evin dört duvar değil de sevdiğin insanın kollarında olduğunu anladığında...