Her şeyin başı su değil diyerek başlamak istiyorum... Thales'in kalbi kırılmasın. Her şeyin başı evdir, sevgiyi ve dünyaya hükmeden bütün duyguların doğduğu ev. Dışarıdan bakınca iki pencere bir kapı gibi görünen ama bir o kadar daha fazla şey ifade eden evler. Büyük evler, küçük evler, çok katlı evler, bahçesinde çocuklar olan evler, hiç sevilmeyen evler, çok sevilen evler... Tavanı delik deşik evler... O tavanlardan aşağıya sarkan hiç gerçekleşmeyen hayaller, sarkaçların ucuna gelmiş yaşlar. İnsan çocukken her şey daha çabuk değişir diye düşünüyor, daha acımasız daha yargılayıcı oluyor sanki anne karnında öğrenmiş gibi nefret ediyor her şeyden. Çok zaman geçtikten sonra anlıyor aradığı soruların cevabının en başından beri kaçtığı yerde olduğunu... Üzerine uzunca zamandır düşündüğüm bir şeydir ev. İnsan neden evine döndüğünde kendini kötü bir şey yapmış gibi hisseder? Neden üzerinde büyük bir savaşı kaybeden bir generalin mutsuzluğu vardır? Kadınlar neden ağlar? Doğduğu andan beri bir gün evden gideceği zaten kesin değil midir? Anneler neden evler hep temiz olsun ister kime neyi kanıtlar bu hayatının yarısını mutfakta geçirmiş, en büyük korkusu yeni silinmiş olan camlara el değmesi olan kadın? Evler nefes alır, nefes verir hatta bazen çok kötü hastalanır bazen de ölür. Biz mi evi yaşatıyoruz evler mi bizi yaşatıyor bilmiyorum. Köksüz bir ağaç düşünemezken, evsiz bir insan düşüncesine nasıl alıştık? Başımızı sarkıttığımızda pencereden içinden türlü türlü düşünceler dökülür oldu sokağa, eve dönmek biraz da yenilmektir, kaybetmektir ama hiç dönmemek, dönememek ölmek gibi bir şeydir... İnsan bu dört duvar içinde var olmuş, onu kendinden bir parça olarak görmüş hatta bir evi olsun diye acımasızca hayatını, sağlığını yok sayıp krediler ile asmıştır kendini başının üstünde bir çatı olan yere. Her şeyin başı *evdir... Bütün yenilgilerin, bütün yok sayılışların, annesiz büyümüş evlerin... Sokağından az insan geçen evlerin, kapısına bir kap çorba gelmeyen evlerin. İnsan bir yara gibi taşır evini içinde, iyileşmesini istemediği bir yaradır bu çünkü iyileşirse yıkık dökük de olsa dönecek bir yeri kalmaz diye düşünür, bu yüzden çoğu insanın ruhundan artakalan cenazesi, beyaz evlerinin çiçeksiz balkonlardan kalkar...İnsan önce kaçar sonra kaçtığı yere dönmeye çalışır. Artık *hiçbiryerli'dir.