Sayıkladığım yağmurlar girmiş uykularıma. Bölük pörçük ayakta kalmış bir dünya düşlerimde. Çivisini çıkarmak yerine iyice dibine sokup, onun bağlı olduğu ekosisteme kadar tüm bağlantıları delip geçmiş. Altında büyüdüğümüz gökyüzü bizi evcilleştirmiş, farklılaşan karakter yapılarıyla yıkıma uğratmıştır. Öyle ki bu insan habitatlarında yem sayılabilecek öylesine kapsamlı kapanlar vardır ki hayvanların bizden çok daha mantık çerçevesinde yaşadığını görmemiz hiç de uzak değildir. Zekanın dahi yapay halinin mevcutlaştığı bu dünyada, insan zihni hâlâ kıtlık ile savaşmaya devam ediyor. Ne kadar teknolojinin gelişmeleri, yenilikçiliğe açık ufuklar ve bilim dalları ilerlese de bir şeyler de sunulsa anlaşılamayan hiçbir iş ve işlev ne tatminlik sağlar ne de zihinsel gelişimlere bir umut sunar.


Televizyon dünyasının insanlara katkılarının olduğu konuşuluyor bu sıralar gazetelerde. Görüyorum kenar köşelerde, röportajlarda insanların bu kafeste çok eğlendiklerini ve hayatı kolaylaştığına dair birkaç şeye değiniliyor. Birçok seçenek var fakat ben televizyonu seçiyorum tabii. Özetlemek gerekirse TV, yalnızca ticari bir makinedir. İnsanların kapasitelerini küçük görüp, bunu da normalleştirip evcil hayvanlar gibi komuta dökülmesi halinde hareket ettirilmesidir. Kapitalizm çok kaba kalıyor sadece televizyon denilince. Aslına bakarsak öyle incelikleri var ki asi bir kısrak gibi etkileyip insanı sadece kendisi ile sınayan bir sistematik. Buna uyum sağlamak tek bir düğme kadar yakınında. Köle kavramı geçmişte kaldı ve gelecek serbest, öyle mi? Sen bir de yarınları gör. Ben daha kaba bir hakaret duymadım. Bunların algılanamaması çok vasat bir hal. Malesef ben de insanların bunun fişini çekeceğine inanmıyorum. Muhtemelen birkaç sene içerisinde televizyon bitecektir fakat aynı mantık ile ilerleyen kesim benzer platformlardan aynı içeriklerle devam edecek. İnsanın kendisine en büyük saygısızlıklarından birisi de bu olmalı, hatta yedi büyük günahtan birisi olmalı.


Yeryüzünün uçsuz dağlarından ovalarına kadar incelediğimiz, didik didik ettiğimiz her şey bir parça eksik. Baktığımız aynalarda gördüklerimiz bir simadan fazlası değil. İlerlediğimiz devrin devinimleri yerinde sayıyor ve korkarak görüyoruz ki böyle de devam edecek. İnsan yapısı öyle bir dengesiz boyutludur ki yaptığı şeyi kendisi bozar, bozduğu yasayı onarmak yerine doğrusunu bu sanır. Böyle bir paralel yanlışlık devam ettikçe değil gelecekte uçan arabalar, robotik sistemlerle dünya baştan kurulsa yerimizde sayarız. Hata bazen baki kalıyor ruhta. İnsan anlatıyor, anlatıyor da sadece kendisine kurmacalar sunuyor. Kendi kendisini menfaat ağacında asan başka bir canlı türü görülmedi, görülemez de.

Hayvanlarımız dahi kendimize göre yorumlayıp yargı dağıttığımız, bize öğretilen bakış açısından yonttuğumuz bir güdü. İster duygusal, ister fiziksel her manada bize diretilen düşünce baskısında o kadar başarılıyız ki eğitimi köleleştirmeyi öğrendik, insanları soyutlamayı gözlemledik. Başka yargı çeşidi bilmiyoruz ki, insanlar bu oyunda bireysel değil.


O kadar baskın ki insanlığımız yalnızlık nedir bilmiyoruz, acı nedir, içimizde bulamıyoruz. Körermenin en korkunç yanı da bu olmalı. Ne istediğini, neyi aradığını unutturması… Seçememek, özgür iradeni genellemek…

Şu gökyüzünün altındaki tek dünya, insanlık ve diğer her şey bizim ekosistemimizdir. Aynı eğitim sistemi gibi, iktidarın köleliğini yapan hukuk gibi...

Sistem dedikleri ne mi? Bizim bir avuç insanın etrafında dönüp durduğumuz, o avuçların bizim ellerimiz olduğunu unuttuğumuz bir oyun. Sobelemeyi unuttuğumuz duvarlar kör ebeye çalarken köreldiğimiz dünya. Nasılsa anlımıza basılmış bir hürriyet damgası var, arkasında neyin olduğunu kim düşünür?

Dünya bizimle alay edemeyecek kadar yorgun, yaşlı. O da bilmiyor ki ne kadar zamanı kaldı. Hep tik tak, hep tik tak, kafamıza işleyen başka bir şey yok ki. Tek bir gerçek kaldı ve onu da bu beton ağaçların arasında yutup gideceğiz.


Buradan göçerken soru sormalı insan, gerçekten bir ümitle yaşadım mı?

Ben hiç özgürlüğü bildim mi?

Bana ne öğrettiler ki bu kadar korktum yalnızlıktan, güneşin birliğinden?

Hiç düşündüm mü ben gençliği ölenleri?

Sonra da uyanmalı karanlığa, o korktuklarına. Nasılsa yelkovanlar durunca anlar insan kayıp giden zamanı. Boş zihinlerin imtihanı da kendisi kadar cahil olmalı.

Ne de olsa biter her şey, sen yine yaşadın varsay.