kırdı yalnızlığı çatlamış damar

kırdı aynası kırık evimdeki duvar

saatleri renkli bir kalemle birleşti

karga | cık burgacık kondu zaman

oydu gözümü

yalpalayan aksam, çatlamış damar

-razıysam karış bana-

yalnızlığın evim gibi bir anlamı var


boşluğa martaval okuyan televizyon

koltuğa dayalı burgusu bozuk gitar

balkon içtiğim sigaraya yaltaklanır

perdeler sabah bile görücüye çıkar

  gölgemi bir kusur gibi saklarım çünkü

  lambalar bile kendini ince bir iple asar

-aydıysam karış bana-

yalnızlığın evim gibi bir anlamı var


portmantoya asılmış asık suratlı kasket

ayak sesine kesilen kulak ve gündüz hırsızı

bu evin yolunu unuttu anam babam bile

kapımın yolunu kaybettirdi söylenmemiş merhabalar

sözlerimi koyacağın bir dolap yok ki bu evde

  ayak sesine kesilen kulak ve gündüz hırsızı

  beni soymaya ayaklarımdan başlayabilirsin

  bir kuşun ayakları ne işe yarar

     ayak sesine kesilen kulak ve gündüz hırsızı

     beni soyacaksan

     kime kanayacağımı bilmelisin

     arımın sularından başla soymaya

     bu elindeki bıçağın

     ucu temiz ve parlak

     sapında kan var

        kurak geçen gündüz ve gelen kış

        kim anlatmış çiçekleri öldürdüğümü

        benim evimin

        yalnızlık gibi anlamı var


usul usul dövdü karnımı bu yorgan

ense köküme çiviler batırdı yastığım

tanrım uykumu

                           acıyla bölüyor

tanrım yalnızlığımı acıyla sınıyor

                        tanrım

onun kadar yalnız kalmamı istemiyor


tanrımın gözleri parlak insan gözü gibi

elleri insan eli kadar maharetli

tanrım başka tanrılara hiç mi hiç benzemiyor

çünkü tanrım unutkan bir insan kadar

sürekli unutuyor:

yalnızlığın

                                           benim

gibi bir anlamı var