Merhaba, ben sana eskiden aşık esmer çocuklardan biriyim. Kim olduğumu anlamana çok da gerek yok ya, umarım doğru bilirsin. Neden böyle bir şey yazdığımı bilmiyorum. Herhalde dertleşecek kimsem olmadığından diyeceğim, ama psikiyatristime ayıp olur.
Evet, ruh sağlığım yerinde değil pek bu aralar. Korkma ama; deli gibi sevmek diye boşuna demediklerini anladığımdan değil, çerçevesi vidalı pencerelerin demir parmaklıkları ardında görmem mavilikleri. Sanma ya da; Mecnun oldum sana, susadım, seraplara kapıldım, her yerde sen vardın, doyamadım sana da sensizliğe de, kayboldum sahra rengi gözlerinde.
Hayır, ben meczup oldum sadece, çok daha öncesinden. Hem gözlerin ne renkti hatırlayamıyorum tam olarak. Eskiden Neşet Ertaş’ın şarkılarından bir sözü getirirdi aklıma… Şimdilerde o şarkıyı da unuttum, sadece Neşet kaldı aklımda. Hoş; şu sıralar neredeyse hiçbir şeyi hatırlayamıyor ve bilemiyorum. En çok kullandığım sözcük: bilmiyorum. Merak eder misin? Onu da bilmiyorum ya. Sana kendimi anlatayım istedim, belki bir faydası olur diye. Bunlar dışında; göğsümde ufak tefek ağrılar oluyor işte arada. Herhalde o da bronşittendir… Bir de tabii önüme gelene sarılma isteği, anlamsızca. Neyse ki dışarı çıkmıyorum fazla…
Ben… Karartmayayım daha fazla mektubu da içini de. Böyle bakınca çok sitemkar durdu zaten. Sözlerimde sitem görme olur mu?
Bir de merak etme; artık güneş yaktığı için mavi değil gökyüzü ve denizler. Ya da yanmadıklarından değil kararmaları. Görmüyorum baktığım her yerde seni ya da aşkı…
Sağlıcakla kal.