Başladığında yurdum toprağının kansız talan devri
Değmez olur adımdan hoşnut olmayana hikmet eli
O vakittir ki ben, ne sancağıma sarılıp ardımda atlaslar neşrederim
Ne de koşarak ufkun pençesine uzanmayı vuslat bellerim
Çünkü önüne vatan serdiğim her erin yazgısı vicdanı hür kuşak
Çünkü benim adım gümüş akçelerince kazılan bu toprağa gayrı uzak
Bu toprak ki kını güç bilmez, yaldızlı eyeri vardır da kısrak bilmez
Bu toprak ki boysuzdur, evinde ne ot biter ne el ıslatır
Cevrine aşıktır; tohum vermez, hayvan varmaz
Karınca geçmez, korkar
Deli derviş yolundan sapar
Figân eder insan bastığında, sayar adımlarını
Her azgın belde titrer tozunun üç kuru nefesine
Biçare, su geçmez bu topraktan su yolunda divane
Pek yiğide mezar, pek anaya ırak bu kuru toprak
Yıllar uğramaz uğursuzluğuna onun
Bahar geçmez devrinden, göğü bulut tutmaz
Diz çökmez zorbaya, aman diletmez düşküne
Ne kahraman olmaya yüz bulur ne çürür ardı sıra
Kara saban şaşakalır
Çünkü işlemez makinayla bu toprak, yükü ağır
Yorgun hamal toplar yükü, zalim tüccar peşinsıra gider
Açar avuçlarını, açar hamal; eşek üstünde, eli kan alnı ter
Yüzünde bu toprağın yüz yıllık lekesi eğlenir
Güneş bile dönmez bu toprağa, gölgeler bile yâr olmaz
Konuşmak kök salmaz, yalnız ezgiler söylenir
Bu köhne toprak, hem kör hem ahraz
Hem topal hem de sağırdır ki narâmı duymaz
Kitapsızdır, yüzü kördüğüm, hasatı öksüzün soyuna hürmet etmez
Serkeş bir oğlan çocuğu gibidir, hür kız emrine amâde
Ne avam bulunur ki şere er vermez de bu oğlana sır verir
Belinden yana tutmaz uçkuru, sinmez döşek üstüne
Goğsünü yur da sırtını pak tutmaz, garba böbürlenir de yere serilir
Kendi yurdunda bekçidir, kerih yosunlar gibi pusar
Şahı buyruk verir ekin üstünde, nehri susamaya göz yumar
Allanır da pullanır, süslenir nedimesi melekler, cürmüyle kan kusar
Çarıklı çobanları atlılardan yol sorar, çıplak ayakla kora basar da taşar
Ben bu topraktan sana sığındım da el ele verdi fırtınalar
Duâdan gayrı ne yeminler kesik, bulutlarıma aş ver ya Râb!
Yetim çocuklarıma bir ülke lutfet, onlara benim yâren
Kaçmasın avcumdan derya, alnım üstüne ya bin bereket ya tek toprak
Ölüm denen şey midir yoksa tuzak?
Pusatım namlusu çeliktense harbe kış komaz
Meydan zürriyetimin göbeğidir, çınar uzak, neden?
Hak deyince güvercin gönlüne işler de avaz
Almaz namus, almaz ak kefen
Üstümüzde kaynar kazandan çıkar kızıl yurt
Bin yıllık kuma kara çalar da korkmaz
İşlerim zihnime bohçasını, uçar leylâm
Toprak, zehrini bir nakkaş gibi bezer üstüme
Zühreme bir kez gülmeye cüret etsem gurbet yüzümü dağlar
Nevri döner, benzi solar, sızlar ha sızlar
Çoban değneğine el eder, her eğik başa yel ısmarlar
Koç oğlan zûl anlatır da gül gözleri ağlatır
Ecdada kâfir vurup kaçsa da
Yedi kavmin göbeğine taşlar yağsa da
Bu çökme toprak yine gamlanmaz
Karnından yarılır bodur buzağı, toprağın şeytanlarıyla aşık atar
İzansızdır, dertsizdir selâsı, salar şeytanlarını en kıymetlime
En kıymetlim yetim çocuklarımın asrında yıldızlarda bir beyttir
Bu zalim müstemleke, ne beyt tanır ne de kılıcından türer aşkı
Aşkı ki altın sikkesine kavgayı belletmiştir, kaygısı ağır gelir
Gayrı bana komaz, garbın eziyeti ne ölümlerden ehildir
İşte ey toprak! sana her devran bir umut
Ey gönlümden kağnı! ya ilâhı tut ya mezarı unut!
Turkuaz
2021-08-30T10:33:23+03:00@Haneke Çok teşekkür ederim dostum :) yüreğinize sağlık :)
Haneke
2021-08-30T01:52:11+03:00Gece gece iyi geldi. Teşekkür ederim.