Keşke hiçbir şey bilmeseydim. Bir denizin ortasında, suyu izleseydim öylece. Eskiden bir kaşık suda boğulmanın heyecanı varken şimdi okyanusa atsan beni, tek derdim rakının fazla sulu oluşu olur sanırım. Ne varlığımın bir şarkısı kaldı ne kalbimin ritmi. Üzgünüm, artık güneş doğduğunda yalnız olmayı seviyorum. Güneşliklerim de siyah artık, gün doğmuş ya da doğmamış fark etmiyor. Bir konu, azami on dakikada sonuca bağlanmıyorsa şakaklarım atlamaya başlıyor. Artık öyle güzel cümlelerim de kalmadı sanırım. Rüyalarım sislerinden arındı, silahları kuşandı. Yollarım kıvrıldı, pek yokuştum ama şimdi daha dik, daha taşlı sanki. Zaten yürüdüğüm de yok, önemli değil. Uzağımdaki açık deniz yürüdü gitti. Ben kıyıdan yukarıda ıssız bir ev, kullanılmadığından yosunlaşmış gıcırdayan tahta bir iskele, dalgaların aşındırdığı bir şamandıra ve ancak sert bir rüzgarın getirebildiği bir hatıra gibiyim. Kontrol manyağı değilim artık, sanırım. Kontrol de edemiyorum zaten, zorlamanın bir anlamı yoktu değil mi? Yine de bir şeyleri planlamış, görebilmiş olsaydım keşke. Limana bağlı bir teknem kalsaydı, gün geldiğinde… Haziran sonu geliyor, unutma. Hatırla. Çocukluğumuzu hatırla, becerebilirsen benimkini de. Ben hiç unutmadım ama iyi de gelmiyor işte. Yakacağız, çocukluğumu. Unutma. Bir gece, sabah karşı, en kilitli kapılarım açılacak, çekip gideceğim. Sakın şüpheye düşmeyin, bu oyun üzdü, üzecek bizi. O yüzden iyisi mi siz beni boş verin.