Sen yokken çok şey yaşandı ve bitti.

İçimdeki tüm birikmişliği gözyaşımla temizledim.

Geceleri çok düşündüm.

Geceleri çok üşüdüm.

Geceleri çok düşünüp üşüdüğüm için uyuyamadım.

Uyuyamadığım için uykusuz kaldım.

Uykusuzluk dengesizliğe vurdu bende.

Ayyaşlardan beter, bir hal gezdim geceleri sahilde.

Gündüzlere,

En çok da gündüzlere ve mide bulandırıcı kalabalıklara hiç çıkmadım. Çıkmak isteyemedim.

Bütün bunlar yaşandı ve bitti tıpkı senin gibi.

Ruhun ve gözlerin ve dudakların gibi...

Seviştiğimiz, sevişerek geçirdiğimiz tüm o anlar için adak adadım yine de ben tanrıya.

Bu bir şükran borcudur.

Bu bir teşekkürden ibaret zılgıt.

Çünkü Ezdâ, sen bütün seviştiğim kadınlardan daha güzel sevdin, seviştin benimle.

Dudaklarının bıraktığı hançer izi hâlâ duruyor göğsümün bir taraflarında.

Hissedemediğim için kaybettim onu da bugünlerde.

Ezdâ.

Her gün buluştuğumuz o buğday tarlasında arar oldu ellerim ellerini.

Ellerin bir tutam ahlatla gelsin ellerime.

Ihlamur

Ve zencefil

Ve sumak...

Ellerim bulsun ellerini bütün bir şekilde, bitkilerin şifasında...