Kedisi yeni öldü. Ev fare dolmuş. Daha bugün çıktı dışarı. Dükkânlar kepenk indirmiş. Sokaklar bomboş.
"Emin misin?’’ dedi komutan. "Dilekçenin Ankara’da incelenmesi bir hafta sürer. Ama ben temyizini veriyorum. Hayırlı olsun senin için.’’
Zehir gerekiyordu ona.
"Deli misin hemşehrim, ne zehri?’’
Caminin önüne geçip gölge bir yer aradı. Evine yürüdü. Kapıyı açtı, içeri girdi. Sarsıldı, düşecek gibi oldu. Usundan geçirdiklerini uygulamaya başladı.
Sehpayı çekti. İp koptu. Talihsizliğin bu kadarıydı işte. Tekrar bağlamak istedi ipi. Vazgeçemezdi. Bunu neden yapıyordu ki? İpi tekrar asmıştı. Tavana baktı. Çatlak izlerini takip etti. Belki de ip kopmamıştı, tavan çürüktü. Dolaptan balyozu aldığı gibi odaya koştu. Bir darbe, bir darbe daha. Yıkıldı koskoca tavan. Kurtulmuştu, ölmeyecekti artık. Peki ya yarın? Yarın diğer tavanlara ne olacak?
Kenan Birkan
2021-12-13T21:05:44+03:00Tipik intihar kurgusuna doğru ilerlerken tavan detayı hoşluk katmış öykünüze. Fakat “küçürek öykü” için yeterli yoğunlukta bulamadım. Daha da daha da iyisi olacaktır. Elinize sağlık olsun. :)
Hakan
2021-12-13T20:43:53+03:00Teşekkür ederim. Tavanı sadece aslında intiharı sadece metafor olarak kullandım.
Hakan
2021-12-13T20:33:17+03:00Teşekkür ederim :))) Haklısınız, intihardan bahsetmek pek hoş değil ama ülkece çok yakın olduğumuz bir konu. Özellikle bu sıralar :)
Seniya Burçak
2021-12-13T20:29:55+03:00ben bu küçürek öyküyü sevdim, yerli yerindeydi. ama sanki artık kendini asmaktan, iplerden vs. bahsetmesek mi; pek çoğumuz bunu yapamayacak zaten :) intiharlı kurguları amatörce buluyorum affedin :) kaleminize sağlık.
Hakan
2021-12-13T20:02:34+03:00Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Şu sıralar küçürek öykü yazmaya dikkat ediyorum.