Kedisi yeni öldü. Ev fare dolmuş. Daha bugün çıktı dışarı. Dükkânlar kepenk indirmiş. Sokaklar bomboş. 

"Emin misin?’’ dedi komutan. "Dilekçenin Ankara’da incelenmesi bir hafta sürer. Ama ben temyizini veriyorum. Hayırlı olsun senin için.’’

Zehir gerekiyordu ona. 

"Deli misin hemşehrim, ne zehri?’’ 

Caminin önüne geçip gölge bir yer aradı. Evine yürüdü. Kapıyı açtı, içeri girdi. Sarsıldı, düşecek gibi oldu. Usundan geçirdiklerini uygulamaya başladı. 

Sehpayı çekti. İp koptu. Talihsizliğin bu kadarıydı işte. Tekrar bağlamak istedi ipi. Vazgeçemezdi. Bunu neden yapıyordu ki? İpi tekrar asmıştı. Tavana baktı. Çatlak izlerini takip etti. Belki de ip kopmamıştı, tavan çürüktü. Dolaptan balyozu aldığı gibi odaya koştu. Bir darbe, bir darbe daha. Yıkıldı koskoca tavan. Kurtulmuştu, ölmeyecekti artık. Peki ya yarın? Yarın diğer tavanlara ne olacak?