Etrafımı kuşatan karanlık şeyleri saymaz isem burada yapayalnız öleceğimi bilmek çok kötü bir histi.

Ortadan başlayan hikayeleri sevmem ama hep sevmediğim şeyler gelir zaten başıma. Şimdi de bilinmez bir yerde ölümümü sana anlatacağım. Vaktinde uzaklaştığım kadına en korkunç düşlerimi aktaracak bir mektup olacak. Sana bunları anlatırsam etimden başlayıp ruhumla biten ıztırap festivalinin belki bir sonu olur. Yine sana bir belki ile geliyorum.


Seni sıkmak istemiyorum, anlatayım hemen. Yine lanet ederek uyandığım bir sabahtı. Korkunç rüyalar görmemek için sızarak uyumayı adet edinmiştim. Her gün sızacak bir şey buluyordum. Bazen şarap, bazen viski, bazen bir kitap… Aksi halde kafamdan çıkan karanlık gölgeler ölümümü bekler gibi beni izlerken uyuyamıyorum. Bunlar nereden çıktı, nasıl oldu, hatırlamıyorum. Nasıl oldu bilmiyorum ama tanrının laneti içimdeki şeytanları bana işkence etsin diye bıraktı sanırım. İlk kez yirmili yaşlarımda başladı bu gölgeler. Seninle tanıştıktan birkaç yıl sonra başladı. Hatırlarsın sen de, o günden beri seni görmedim. Daha sonra bu karanlıkların sayısı giderek arttı. İlk zamanlarda tek bir gölge vardı. Bana tanıdık gelen, bu denli karanlık ve dehşetle bakmasa gözleri sevebileceğim bir yüze sahip bir gölge… Sonra birkaç yıl içinde sayıları giderek arttı. Şimdi bir odayı dolduran sevdiğim insanlar gibiler. Hepsi birden doğum günü mumunu üflememi bekler gibi ölümüm için suratıma bakıyorlar. Ölümümden zevk alıyorlar. Bir şeytan bile birinin ölümünden zevk almamalı. Nefes alacak mecalim kalmadı. Evet, sana öldüğüm günü anlatıyorum. Bileklerimden akan kan arttıkça sanki gölgelerden birisi bana doğru eğiliyor gibi, sanki senin yüzüne sahip bir gölge, hayal mi görüyorum? Hayır, eminim, bu sensin… Sen? Senin çok uzakta olman gerekmiyor mu? Sen… Sen… Sen karşımdasın. Benim güzel yüzlü meleğim, yalnız ölmemem için geldin değil mi?


Ben de seni yalnız bırakmamıştım hatırlıyor musun? Kalbine sapladığım bıçak nefesini keserken sana sıkı sıkı sarılmıştım. Sarılmıştım… Kalbine sapladığım bıçak… Seni ben mi öldürmüştüm? Hatırlamakta zorlanıyorum. Ama ben öldürmüşsem neden bunları anlatıyorum? Öldürdüğüm her ruh benimle yaşar ve bu olanları hep biliyor olmaları lazım. Öldürdüğüm her ruh mu? Hatırlıyorum… Derin bir kuyuya sızan ufak ışık gibi hatırlıyorum. Hatırlıyorum, hep yanımda olsun istediklerimin canını almışımdır ellerimle. Almış mıydım? Bunları anlatan ben miyim? Gece neden bu kadar sessiz? Neden bileklerimde kan var? Neden sevdiğim kadının ölü bedeni önümde duruyor? Neden tanımadığım ölü insanlarla dolu bir odadayım? Ölüyor muyum? Ölümümü hiç böyle hayal etmemiştim. Kolumu kımıldatamıyorum, nefesim kesiliyor. Her nefesimle son nefesime yaklaşıyorum. Her nefesimle ölü bedenler yaklaşıyor bana. Ölümümden zevk alan karanlıklar içindeyim. Gözlerimin içine ölmem için bakan rahatsız edici ruhlar neden var? Hey, sevdiğim kadın, ne zaman böyle yaşlandım? Neredeyim? Ölüyorum.

Yalnız…

Karanlıklar içinde...

Sensiz...