galiba hatırlıyorum her şeyi,

birbiriyle kesişen kümelere inat

seninle hiçbir zaman kesişmedi,

doğrularımız ve duygularımız.

başlangıcı hatırlıyorum da,

berraklığın perde arkasında

kaç acı, kaç hüzün gizlenmiş.

bir de kişisel cinayetler,

hepsi aşkla adlandırılmış...

bir kitabın ön sözü gibi biraz reklam,

biraz yalanmış.

haddinden fazla sürdü o gece kış,

bizim için aniden alınan kararlarda

sen önemli rol oynuyordun...

benim diğer hikayelerdeki gibi tek hükmüm,

şiddetli geçimsizliğe de yol açan resmi tavrımdı,

hepsinden bahsediyorsun.

yüzleşiyorum bununla

anlayamıyorum belki de.

daha önce o derecede birkaç ciddi olgun duruşum vardı,

o zamana kadar. rastlantılar da dahil.

karanlığın benimle alıp veremediği şeyi,

benim seninle alıp vermem

bizim için yüktü,

dedim ya o gece bizim için çok fazla uzun sürdü.


değişimimi izliyordum,

kendimle olan savaşım beni de bağlamıyordu.

ellerimi açtığımda gökyüzüne,

inancım beni gafil avlıyordu.

kendimi tanıyamaz hale geldiğim gece,

ağlamamın da bir anlamı kalmamıştı.

incinen kalbim, senle alakalı konularda

çok fazla sızlamıştı.

teselli arıyordum annemde,

gerçekleri yüzüme vuracak tek kişi oydu...

senden sonra...

alışamadığım davranışlarım,

hiç hoşuma gitmeyen huylarıma dönüşüyordu.

ekonomik krizler, kişisel kaygılar,

geleceğe dair planlar

beni böyle bir adam olmaya itiyordu.

daima bunun için vardım sanki.

belirsizliğin ortasında, yalnızlığım suratıma bakmıyordu.

bana hırslı cümleler kurdu, hain zaferler.

yaşananlardan, arkamı döndüğümde

geriye tek bir iz kaldı.

onlar da şimdi birer birer kayıp...

bunun üstümde bir yük olacağını idrak edebiliyordum,

bu kadar ağır olacağından şüphelerim de vardı elbet

ama çok uzun sürdü.

düşerken kırılan yerlerimle,

bir tedavi biçimi arıyordum kendime.

her zamanki gibi seni düşleyerek,

sadece seni düşünerek sızlayan yerlerimi

inan ben de merak ediyordum.


içimde biriken, bedenimle özdeşleşen

bu şeyin bağımsızlığını kabul etmeyişin,

defalarca üzdü beni.

iki dudağının arasında, ince bir çizgiyle

vedalaştığımız saatlerde,

bir bardak çayla dahi ısınacak duygularımıza

uçurumdan intihar edecekmiş gibi davrandık.

aklım buna takılıyor biliyor musun,

bu intihar,

bu kadar uzun sürmemeliydi.


olasılıklar karşısında dik duruyordum,

önceden planlanmış gibiydi.

her şeye hazırlıklıydım

ihtimalleri gözden geçiriyorum.

bir tek bunu hesaba katamadım.

bu belli düzeyde beni defalarca vuran acıya.

öyleydi ama.

saatlerce beni düşündüren,

seni süsleten,

ben erirken, seni üşüten...

nedenlerin arkasına sığınan da buymuş.

acı...


biliyorum, dedim ya işte

daha önceden bir kaç olgunluk girişiminde bulundum.

ama bu acı,

sence de haddinden fazla uzun sürmedi mi?