Esneyip duruyorum. İnsan huzurluyken, rahat hissederken uykuyu arıyor. Seninleyken uyuya kaldığım anlardan biliyorum. Dinlemeye korktuğum şarkıları, bana seni hatırlatan şarkıları dinliyorum. "Ta Uzak Yollardan" (Nilüfer) şarkısı ile giriş yapayım. "Sensizlik bir ölüm sanki." Hayat ile kalbimi birbirine bağlayan kim bilir kaç yılından kalma tahtadan yapılmış o eski köprünün ortasında ayaklarımı köprüden aşağı sallandırarak yazıyorum bu cümleleri sana. Devam ediyor Nilüfer, "Gözlerimde tüten bir aşktın sen, yıllar yılı bitip tükenmeyen, çok özledim seni ben." Yıldızı bol uzun bir gecenin koynunda, sen gece kuşlarının o sakin, o dinlendirici, o huzurlu seslerini yudumlarken benliğimde, uçsuz bucaksız laciverdi gökyüzünün koynundan kopup sonsuzluğa dalıp giden bir yıldızın kuyruğuna yapıştırdım dileğimi..

Müzikalime onun o hoş gülüşünün edasıyla hoş geldin diyorum.


"Ağlama Gözlerim" (Ali Ekber Çiçek) ile devam ediyorum. 'Gurbet elde bir hal geldi başıma, ağlama gözlerim mevla kerimdir." diyor. Dört soğuk duvar.. Ortasında tahta bir masa.. Bir ayağı sallanıyor.. Pencereler kapalı, perdeler örtülü.. Bir başka gece.. Bir başka zaman.. Aynı karanlık.. Aynı ıssızlık.. Gölgemi almışım karşıma hayat dersleri veriyorum yokluğunda usul usul. Her yeni derste hayata ayrı, yaşadıklarıma, yaşayamadıklarıma ayrı giydiriyorum. Devam ediyor Ali Ekber Çiçek, "Derman arar iken derde düş oldum, ben ayrılmaz idim felek ayırdı." diyor. Evet, hayaller bir ölüm gibi söndürüyor ışıklarımı. 26 gündür kaçıp duruyorum kendimden. Az uyuyorum. Bir kırlangıca verdim kapı numaranı. Sesimi duyma diye! Çünkü sesime sığınacak zamanın ve tahammülün bile yok.


"Anla Halimden" (Kayahan) ile devam ediyorum. "Günlerim sana kilitlenmiş, geceler sana düğümlenmiş." diyor. Gözlerimi kapatıyorum, yaşadıklarımız irkiltiyor göz bebeklerimi seni düşünürken. Sana dair her düşüncenin ilmik ilmik beynimin kıvrımlarından söküldüğünü hissediyorum bu irkilmelerle. İyisi, kötüsü, doğrusu, yanlışı, hepsi ayrı ayrı odaların içinde mahkeme koltuğuna oturup ifade veriyorlar. Devam ediyor Kayahan, "Bu canım sana mühürlenmiş, çıkamam senin menzilinden, anla halimden." Mantık denen hakimse şimdi çıkıyor karşıma 3 sonra. İyilere, doğrulara beraat, kötü ve yanlışlara müebbet bir tutumla yargılıyor her şeyi.



"Vefası Eksik Yarim" (Ferhat Göçer) ile devam ediyor müzikalim. "Tepeden tırnağa aşığım sana, ne ilk ne de son kez söyledim sana, kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama sen hiç korkma, aşk önünde eğil." diyor. Gülümseyerek bir merhaba demek isterdim sana. Unutamıyorum. Unutmak ne mümkün. Gözlerinde birbirimiz ile konuşmak. Hatta seni daha çok sevdiğimi belli etmek için seni kızdırmayı dahi özledim. Geeeerçekten mi? Evet, gerçekten. Sana şakalar yapardım, hasret çekiyorum. Sen üzüldüğünde içim acırdı. Çünkü sen değil de sanki ben bile bile kendimi üzüyormuşum gibi hissediyordum. Devam ediyor Ferhat Göçer, "ben sensiz durur muyum, sen beni bir çağır gönülden hiç gelmez olur muyum?" diye. Ah, keşke mümkün olsa beni çağırman ama istemediğini biliyorum. Hoş, başımı yastığa koyduğum an gözleri kapanmayan bir kalbim var, bugünlerim kapatmıyor geçmişi.


"Sana Bir Şey Olmasın" (Yonca Lodi) ile devam ediyorum. "Yüreğim darda, aklım firarda." diyor. Gözlerin benim için hayattı, sonu görünmeyen çizgi gibi. Başlangıcım ve kesinlikle doğrunun önemli bir kısmını oluşturan bir parçaydı, sonlandıracak noktayı da içeriyordu içinde. Gözlerinde boğulmayı özledim. Devam ediyor Yonca Lodi, "bu sevdaya hangi yaban eller gelir uzanır." diyor.

Sana dair bu ve bunun gibi milyon ayrıntı geçerken zihnimde hasretin beni ele vermiş olacak ki cevabını kesin bildiğim bir edayla çok emin bir cümle çıktı su damlatan kalp hastası açmazımda. Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdeyim. Sen çıkarsın bir dağ başına, bir ağaç bulursun tellersin. Pullarsın gelin eylersin. Bir de bulutları görürsün. Başka ne gelir elden? Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde şu özlemin. Haykırırcasına bir edayla yükseliyor kalbimin bam teli. Elin adamı ne anlar senden?


"Hu" (Simge) ile devam ediyor müzikalimiz. "Gözlerim yüzünü gördüğü yerde asılı kaldı, bebekken yürek, erkenmiş yürümek kader elini çek." diyor. Kaç seneyi beraber geçirdik... Sen hayatımda yok iken neler yaptığımı hatırlamıyorum. Hayat büyüdükçe gerçekten kompleksleşiyor. Büyüdükçe her doğum gününde dilek dilemeye başlarız. Yapabileceği şeyi dilemez insanlar, hep yapamayacaklarını dilerler, elde edemeyeceklerini isterler. Doğru bildiğim bir yanlıştan bahsedeyim. En son dilektir aşk. Tatlıyı yemeğin sonunda yemek gibi. Ama tadı damağında kalsın derken aslında ona yer kalmayabilir dikkatli davranmazsan… Aşk da böyle bir yerde, eğer dikkatli davranmayıp en sona saklarsan en tatlı olduğuna inandığın şeyi, öldükten sonraya da kalabilir. Hayatının her köşesini, her boşluğunu onunla süslemek, hayatını ona adamak varken tadına bile bakamadan her şey bitebilir. Sırf bu yüzden yemekten önce tatlı yiyebilir aslında insan, bence çok da tuhaf bir davranış değil, yaşayarak öğrendim. Acı ama gerçek. Ah ah.


"Gidecek Yerim Mi Var" (Emre Altuğ) ile devam ediyorum. "Senden bihaber geçer mi ömrün kalanı? Karanlıklar içinden gün doğar ya aniden, belki öyle can bulur yarım kalan hikayemiz." diyor.

Kaybetmek…

Ne kadar talihsiz bir kelime, ne kadar lanetli…

Söylerken bile harflerini kay“ı”p ediyor. Sanki kaybetmeye mahkûmmuş gibi. Başından beri onu kimse kurtaramazmış, sadece dünyada o varmış. Uzanmak ama dokunamamak…

Bakmak ama görememek…

Sevmek ama elde edememek…

Elde etmek ama yanında tutamamak…

Kalbinde tutup ellerinden kayıp gitmesi… Ne demek bilir misiniz? En ağırı ellerinden kayıp gideni, kalbine kazık çakmış gibi durmasıdır. Öylece, sanki orası ona aitmişçesine…


"Hala Haber Bekliyorum Senden" (Sezen Aksu) ile devam ediyorum vedam. "Yazık bir şey gelmiyor elden bir selam yolla gittiğin yerden." diyor. Aylar oldu seni görmeyeli. Hani göz görmeyince gönül katlanıyordu? Çok acı çekiyorum ben. Sensizliği aşamıyorum. Bazen durdurmak isterim anı.

Senin de hiç böyle oldu mu? Küçükken hayalim vardı, pilli araba almak istiyordum ve çalışmaya başladım, sonra bir gün kumbaramı açmaya karar verdim, o kadar para olmuştu ki pilli araba da neymiş be! En büyük hayalim olan bisikleti alacak paranın birikmiş olduğunu gördüm. Mutluluk bir anda ikiye katlanmadı, yüze katlandı bende.

Bence tekrar başlamanın zamanla bir ilgisi yok.


"Aklım Hep Sende" (Niran Ünsal) ile devam ediyorum. "Sana bir şey olur diye aklım hep sende, seninle yanan yürek üşümezmiş hiç." diyor.

Bence tekrar başlamanın zamanla bir ilgisi yok diyordum en son. Avucumuzun içindeki hayat çizgileri dediğimiz yolların bu kadar karmaşık, bir o kadar da sonsuz olmalarının başka bir nedeni olmalı diye düşünürüm. Ve kendimce cevaplar ararım. Umut, ilk aklıma gelen ve beni tekrar tekrar yeniden başlamak heyecanına iten en önemli yaşam hazinesidir. Ve bu hazine hani o bildiğimiz, hazineleri bulmak için haritalar vardır ya! Çınar ağacına sırtını verip yirmi adım attıktan sonra karşılaştığın kuyu ile derme çatma kulübenin tam ortasında. Diye tarif eder hazinenin yerini, gider, arar, bulur ve zengin oluruz değil mi, çok tatlı bir hayaldir. Ama ne düşünüyorum biliyor musun? Aslında hazine orada, burada veya şurada gömülü değil. Ya da zenginlik altınlar gümüşler sıra sıra dizilmiş inciler değildir. Dünyadaki en büyük hazine o hayali kurabilme yeteneğidir. Hayal gücü nerede diye soracak olursan güç bizde, hayal içimizde; o kadar büyüktür ki hayal hazinesi, ömür boyu çıkarsak gün yüzüne, bitmez. Dağlar olur, ırmaklardan akar, denizler dolar.

Paylaşırsın azalsın diye, o paylaştıkça artar. Bir süre sonra artık korkmazsın tükeneceğinden, sen korkmadıkça o daha çok büyür içinde. O büyüdükçe sen de onunla beraber büyürsün. Sen yaşlarda masal olur, ben yaşlarda hikaye, bir gün yaşlanırsak roman olur belki de. Ama her gün, her yeni başlangıçta şiir olur hayat.


Şiir demişken müzikale ufak bir şiir sıkıştıralım.


Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum

Şehre inerim bir sinema yağmura çalar Otomobil icat olunur, Zarifoğlu ölür Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

—Senegalliler dahil değil.


Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihaplanır

Çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi

O vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin Hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

—Yoksa seni rahatsız mı ettim?


Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur

Ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek

Elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim

Elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

—Freud diye bir şey yoktur.


Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim

Belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma

Bilesin, göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün

Yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

—Haydi iç de çay koyayım.


"Benim Hala Umudum Var"c (Mazhar Alonson) ile kaldığım yerden devam ediyorum. "İnat etsem bile bırakmazlar, sahibim var, güzel günler bizi bekler, eyvallah dersin olur biter, boyun büküp önünde ağlasam sessizce şu garip gönlüm affolur mu?" diyor. Ve şimdi soracaksın bana tamam, hazinemiz hayal ama harita nerede? Yani benim deyimimle umut. İşte o avucunun içinde inanmıyorsan aç avucunu da bak, hem de iki tane. Birini cebine koyar da unutur bulamazsan diye Allah bize iki tane vermiş birbirinin kopyası.

Ya da bir elimizle annemizin, babamızın, sevdiklerimizin elini tutuyoruz mesela ve o anda yeni bir umuda ihtiyaç duyduk, yeni bir başlangıç hayal ettik, asla ama asla bırakmak zorunda kalmamamız için onların ellerini, Allah hayal gücünü kullanmış ve iki tane yaratmış.

Ne demiş biliyor musun? Ben her şeyi düşündüm demiş, siz yeter ki sevdiklerinizin ellerini bırakmayın, umut edin ve mutluluğunuz için hayal kurun. Gerekirse her an yeniden başlayın, her adımda mesela, bütün yollar sizin ve birbiri ardına uzanan tüm yolların ardında ben sizi beklemekteyim. Üstünde de izlemekte. Doğru adımlar doğru başlangıçlar bu yüzden çok önemli.


"İnci tanem" (Tarkan) ile devam ediyorum müzikale. "Geçici bu ayrılık, farz et, sonunda zafer bizim olacak sabret." diyor. Söz gelimi şu an uçurtma uçuruyorsun, ve birdenbire ipi koptu. Üzülür müsün?

Bence üzülme. Benim her zaman bir ipim oldu ama hiç uçurtmam olmadı biliyor musun?

Düşünsene, bugün senin doğum günün ve bir uçurtma gökten süzülerek indi hayallerine. Ve gözlerin yaşardı sevinçten ve teşekkür ettin Allah'a.

Üzülseydin Allah kendisine bir teşekkür kazandırdığın için sadece teşekkür edecekti sana ama baktı ki üzülmüyorsun, gülümsedi, sana borçlu olduğunu hisseti ve seni daha çok sevdi.


Potporisiz olmaz ki.

Sana ölürüm güzelim (Murat Başaran). Gerçekten Allah biliyor ya, adı aşk sebebimin (Gülşen).

Senden umudumu hiç kesemiyorum ben. Seni benden almaya gücün yetmiyor güzelim (Ebru Gündeş). Unutursun diye ödüm kopuyor (Muazzez Ersoy). Dön desem he? (Orhan Ölmez) Burnumda tütüyorsun desem (İbrahim Erkal). Gel gül yüzüme ki güller açsın desem (Mehmet Balaman) Ölüp de hiç görmemek var güzelim (Mustafa Ceceli) dön beni biraz sevdiysen (Gökhan Türkmen). Gitme benden uzağa (Gizem Kara). Toprak yağmura, ben sana aşık olduk. Suçum seni sevmek olsun vallahi sana değer. Ben yerine sevemem ki (Gökhan Kırdar). Daha gidecek çok yolumuz var (Leman Sam). Nereye dönsem her şey biraz hala sen (Emre Aydın). İşte bu bizim hikayemiz (Funda Arar).



Seninle beraber kendimi kaybedişimi, mutlu anlarımı, varoluşumu kaybedişimi…

Ve onların arasında tek bir bakış, tek bir ifade yeterlidir, bu kadar kelimeye ihtiyaç yok ki. Bir beklenti içinde yazmadım bunları. Senin her karanlığına razıydım, razıyım, bilirsin. Benimle veya bensiz sen mutlu ol yeter.


Mademki vakitsiz bu an, ruhumun yarısı senin olduğun yerde, yeryüzünde varlığımın yarısından, aziz parçalarımın birinden yoksunum, bunun bir nedeni olmalı diye düşünüyorum. Bugün demek ki ikimiz birden doğduk. Bugün biz beraber değildik ama bu birbirimizsizdik anlamına asla gelmemeli.


Katılıyorsun değil mi bana,

O zaman mutlu ol

İyi ki doğdun güzelim. Rabbim ömrüne bereket versin. Unutma ki sen güldün ve kalbime doldun. Doğum günün bana ve kalbime doyum günü oldu.


Müzikalim "Mabel Matiz, Sarmaşık" ve "Çağan Şengül, Çok Yazık" şarkısı ile son bulmuştur. Buraları ara ara kontrol etmeyi unutma. Okuduğun ve katlandığın için teşekkürler.