Dünya bir tiyatro sahnesiyse bizler sadece içindeki figüranlarız. Bize verilen rolleri kabullenip, layıkıyla yerine getirmeye çalışan birer figüran. Üstat olmaya çalışan fakat her yolun başında bir çelmeyle karşılaşan günahlılar.

Bu tiyatro sahnesi sürecince birden çok kimliğimiz olur her birimizin. Dışardan tek bir kişi gibi görünen fakat kendi içinde birden çok yüzü barındıran figüranlara dönüşürüz. Ömrü hayatımız boyunca birilerinin eşi, birilerinin anne-babası, birilerinin kardeşi, birilerinin çocuğu, birilerinin patronu, birilerinin işçisi oluruz. Her zaman birilerinin bir şeyleriyizdir. Ya da hiç kimsenin hiçbir şeyi. Bu noktayı tam ayrımsayamıyorum. Birilerinin bir şeyleri noktasında her karakterde farklı kimliklerimiz olur. Patronken sert ve diktatör, işçiyken mahcup ve mecbur, anne-babayken şefkatli ve fedakar…

Tiyatronun bize sunduğu o kimliklere bürünürken çoğu zaman aslında kim olduğumuzu unuturuz. Biz hangisiyiz? Patronken sert, diktatör olan mı yoksa işçiyken mecbur, mahcup olan mı? Ya da diğerleri mi?

Sahi biz kimiz? Kendimizi nerde bulabiliriz?

Bu sorunsalların hepsi, her biri hiç kimsenin hiçbir şeyi olmadığımız noktada geldi benim aklıma. Yalnız kaldığımda sormaya başladım ben kimim demeye, hangisiyim demeye. Beynimde ardı ardına oluşan soru fırtınasına cevap bulamadığım zaman aslında kendimi bile tanımıyor olmanın argümanıyla baş başa kaldım.

Aslında temel sorunsal şu: Birilerinin bir şeyleri miyiz? Hiç kimsenin hiçbir şeyi miyiz? Birinci soruya "Evet, birilerinin bir şeyleriyiz." diyorsanız sizin için hala umut var ama "Hiç kimsenin hiçbir şeyiyiz." diyorsanız, hem kendi varlığınızı hem de diğer tüm figüranların varlığını yok sayıyorsunuz demektir. İşte bu yalnızlığın en koyu halidir. Suskunluğun, susmanın hem en haz verici hem de en acı noktasını yaşıyorsunuz demektir. Çünkü yalnızlık bir yerde her şeyi yok saymakla başlıyor. Kendini tanıma isteğiyle başlıyor. Neyi istediğini istemekle başlıyor.

Bu noktada diğer tüm figüranları bir kenara bırakıp kendi rolünüzü bulmaya çalışıyorsunuz. Bir ömrü kitap okuyup kedi besleyerek geçirmek mi istiyorum, sert mizaçlı bir şah olup piyonları yönetmek mi istiyorum, bir karavana atlayıp diyar diyar gezmek mi istiyorum, bir eş birkaç çocukla diğer herkesin yaşadığı kervana mı katılmak mı istiyorum… Ne istiyorum, ne istemiyorum demeye başlıyoruz. Tabii ki bunları tanımlasak bile tiyatro bizim neyi istediğimizle pek de ilgilenmiyor. Genelde istiyoruz ama istemediklerimizi yaşıyoruz. İşte bu her birimizi kalbi buruk, pervasız, umursamaz birer figüran yapıyor. Çünkü tiyatro öyle bir sahne ki dayattığı rolleri oynamazsan oyundan diskalifiye oluyorsun ve başka bir tiyatro şansı tanınmıyor.

İşte birilerinin bir şeyleri olduğumuzu kabullendiğimiz anda her zaman bir şeylere mecbur kalıyoruz. Hiç kimsenin hiçbir şeyi olmadığımızı kabullendiğimiz zaman yalnız kalıyor, yalnızlığa sürükleniyor; bundan haz alıyor gibi görünsek de melankoli bir ruha bürünüyoruz.

Sürekli ve sıkça anlaşılamamaktan şikayetçi oluyoruz. Bu şikayet hali bize diğer figüranlarla konuşma halini unutturuyor. Ciddi anlamda nasıl konuşulduğunu unutuyorsunuz. Çünkü o anlaşılamama hissi sizi her histen uzaklaştırıyor ve soğutuyor. Çekilmez, aksi, huysuz, geçimsiz bir figüran olduğunuzu düşünen herkes sizden teker teker kaçıyor ve siz bu yüzden gene onları suçluyorsunuz. Onlara sizi anlama fırsatı bile tanımadan kapıyı herkesin yüzüne sertçe kapatıyorsunuz. O kapı tekrar çalınmadığı zaman "Demek ki haklıymışım." diyorsunuz. Haklılık psikolojisi içinize o kadar yer ediyor ki tiyatro sahnesindeki tek ve sarsılmaz doğrunun siz olduğunuzu zannediyorsunuz. Bunların hepsi yaşanırken diğer tüm figüranlara güçlüyüm, iyiyim rolü oynamaktan vazgeçmiyorsunuz. İste tiyatronun sunduğu bir rol daha. O rolü oynarken güçlüyüm ama mutlu muyum diye soran vicdanınızı her seferinde susturup rolünüze devam ediyorsunuz.

Kafanızın içinde susturmaya çalıştığınız o ses nereye giderseniz gidin ne hayat yaşarsanız yaşayın sizinle her an konuşacak ve bir an olsun susmayacak.

Tekrar düşünelim bakalım:

Birilerinin bir şeyleri olmak mı daha iyi?

Hiç kimsenin hiçbir şeyi olmak mı daha iyi?

Tiyatro sahnesinde nice rolleri üstlenmemeniz dileğiyle benim gibi bir çok rolü ve karakteri olan figüranlar…