Fiilen ölmeye başladığımızı hissettiğimiz andan itibaren yapmaya çalışacağımız tek şey hikâyenin sonunu değiştirmek için çabalayıp durmamız olacakmış. Böyle demiştin geçenlerde. Sonra da yaşlı gözlerin yaşlarla dolmuştu ve de gitmiştin. Alınmaca gücenmece olmasın, şimdi burada iki eski dost gibi açık saçık konuşacaksak pek de duygusal değildi ölümün. Ağlamadım. Tek bir kelime bile etmedim. Zaten benden başka kimse de gelmedi seni uğurlamaya. 


Neden diye sorma. Sorarsan üzüleceksin. Çünkü biliyorsun sebebini, kötü biri olduğunu. Neden geldiğimi zaten hiç sorma. Konusunu bile açma. Cevabını verirsem bu sefer ben üzüleceğim. Mahvolacağım.


Ama yine de bil ki ağlamadım. 


Yalan söylüyorsam iki gözüm önüme aksın, tamam mı? Ağlamadım. 


Zaten ağlayınca annem de beni hiç sevmiyor, çirkin oluyormuşum diye de değil üstelik, ruhunu çürütüyormuşum, öyle diyor. Ben annemi çok seviyorum. Ben annemi de seni de çok seviyorum. Ama sen gittin. Beni bir başıma bırakıp gittin! Çok yalnızım artık. Üşüyorum, düşüyorum, kanıyorum, biliyorum dizlerimdeki yarıkların acısa da öldürmeyeceğini, bu acıyla ayakta kalacağımı. Ama yine de seni özlüyorum. Çünkü sen de bana hep yaralar açtın, açtın ve de soydun kabuğumu. Önce paraladın sonra öptün. Yaralarıma yıldızlar çizdin. Hep yanımda olacağını, ellerimi tutacağını söyledin.


Ama bak, sonra ne oldu? Gittin işte! Sen de gittin! Bıktım ben artık bu gidip gelemeyişlerden, anlıyor musun? Bıktım. Neden gittin, neden hiçbir şey demeden gittin?


Annem de gidecek mi?


Ben artık kimsenin gitmesini istemiyorum.


Fakat bunu en iyi sen bilirsin, isteklerim tanrının gözünde günahtır benim. Bundandır ki ben ömrümün her güzünde kaybettim birilerini. Ve sen de gittin. Bir sen kalmıştın, sen de gittin. Artık kaybedebileceğim yalnız benliğim ve de aklım kaldı. Ben kaldım.


Yine de bil ki deniyorum. Kendimi kaybetmemek için bütün yolları deniyorum, gayret ediyorum, her türlü çabayı sarf ediyorum. Uçup gitmeyeyim diye kafamda bin ton düşünce barındırıyorum, yüreğimde zaten onlarca sızı duruyor sen gittiğinden beri. Ama yine de olmuyor. Ben artık nasıl yaşayabilirim inan ki bilmiyorum. 


Bazı akşamlar küçükken beraber gittiğimiz o terk edilmiş evin çatısına çıkıyorum. Pembe gün batımlarını izlerken ufuktaki açık yaraya, güneşe değiyor gözlerim. Yanıyorum. İçim yanıyor. Evet biliyorum, sen de benim canımın içisin, canımın ta içisin ama bu yangın yaygın bir yangın değil artık. Ben kül olurcasına yanıyorum. Anlıyor musun? Kavruluyorum yokluğunda.


Gözlerim ısınıyor önce, sonra ıslanıyor, hasta hissediyorum. Sızım sızım sızlıyorum. Rüzgâr yanağımdaki yaşlara vurup üşütmese anlamayacağım aslında ağladığımı. Ama vuruyor işte. Bense anlıyorum. Annem beni ağlayınca sevmiyor demiştim ya hani, aklıma geliyor, mahvoluyorum. Daha çok ağlıyorum. Sağlam ağlıyorum, geceye değin susuyor, susmuyorum. Üşüyorum ama yanıyor yüreğim, damarlarımda fokurdayan kan bana fazla geliyor, kendimden bir çırpıda kurtulmak istiyorum. Ama yine de gözlerimi bir an olsun ufuktan ayırmıyorum. Usulca ağlamaya devam ediyorum. 


Yanlış anlama, üzgün olduğum için de değil bu yaşların sebebi. Bilirsin benim de pek bir hukukum yok bu zayıf hislerle. Lâkin sanıyorum ki ben ağlıyorum çünkü gidecek başka yerim yok. Ve ben şu anda defolup gitmek istiyorum. Dediğim gibi, isteklerimin günah oluşundan mıdır nedir bilmem, bu dünyada yaşamaya devam etmekten başka da bir seçeneğim yok benim. Seçecek başka bir dünyam olmadığı için de ağlıyorum.


Önüme çıkan her şeye, etrafımdaki her şeye ağlıyorum!


Bak tekrar söylüyorum, sebebi sen falan değilsin. Sakın konuyu başka yerlere çekeyim deme.


Sadece her şey çok güzel.


Ufuk, güneş, bulutlar ve de arada bir ıslıklarıyla besteler yaratıp yüzümü yalayan bu ılık meltem. 


Her şey çok güzel. 


Aklımı oynatmamı sağlayacak kadar, deli olduğumu düşündürtecek, kendimi öldürmeyi istettirecek kadar güzel.


Ama benim bunu paylaşacak, anlatacak kimsem yok. 


Sen vardın,


ama gittin.


Şimdiyse sadece güzellik var.


Ve sakın yanlış anlama ama, ben seni inan ki çok sevdim.


Bundandır ki biraz üzüldüm.


Ama yine de ağlamadım.


Senin uğruna tek bir yaş bile akıtmadım.


Bil ki ağlamadım.


Hem de hiç ağlamadım.