kısım 1: insan


-artık küçük ekranlara sığan

ve hiçbir şeye vakit ayıramayan insan-


yalnızlık, yadsınan bir şeydir

korktuğum için gözlerinden

tutunamadım kapaklarına

kendi yalnızlığımı yadsıdım


beni

kendi küçük utançlarım kahrediyor

gözlerim

birine değmeyecek kadar kırılgan

giydiğim ceket

sanki kambur yapıyor beni

herhangi bir kalıba sığamıyorum


yağan yağmur altında

bir scugnizziyim napoli sokaklarında

askıda kahvem hazır beklemektedir

italyanca konuşamıyorum fakat

sizi dinleyebilirim


üzerinde anne taşıyan kağnıların sessizliği

beyaz bir şeydir

mezarlıkların hatırası toprak

en çok uyurken ölür, ölürken gömülüdür


-denizler, şeffaf ve kimsesiz

adı sabah olan o kız çocuğu gibi, güzel-


bütün şarkıları birbirine benzeyen adamlar

bir gün uğrarsanız yanıma, insan olarak

susabilmek artık insanlara özgü bir şeydir


kısım 2: delikanlı


aynadan mimiklerini ezberliyor

ki

söylediği her şey gerçek olsun


delikanlı, bir seksen boylarında

ela gözlü

annelerin yeni doğan yavrularına baktığı gibi

göz bebekleri

sevdiğine bakarken büyüyor ve

ses tonunun değiştiğinin farkında değil


delikanlı, dünyanın en güzel kruvasanını

bologna’da

önünde bir dilenci ve köpeğinin olduğu

ve dilencinin köpeği sevmek için para istediği

o pastanede yiyebileceğini biliyor


yalnızlık onun için bir ödül

ne yazık ki ödülleri sevmiyor

-tüketmeye dayalı pazar günleri

rasyonal delikanlı’nın aklında-


delikanlı, bin dokuz yüz altmış sekizde yaşanmış bir şiirde

san marco meydan muharebesi hakkında

hava muhalefetinin yoğun olduğu

münferit bir hikaye uydurulduğundan muzdarip

ve shakespeare’in altmış altıncı sonesinin

başka biri tarafından ithal olunduğunun farkında

fakat edilgen olan her şeye karşı!


bazı hayatlara gitmek işlenmiştir

delikanlı, bir sabah

yüreğiyle tahayyül ettiği ne varsa avara ederek

yeni bir rota çizdi

yolculuk boyunca hiç şarkı dinlemedi.