Bi' yudum aldı kahvesinden, bi' yudum daha ve bi' yudum daha...
Kahvesiz ayılamayanlardandı, gün batımında içilen kahvenin de ne kadar ayılttığı muamma.
Zihni mütemadiyen fırtına biriktiren yaz günü gibiydi.
Bıkıp usanmakla kabullenip alışmak arasında mekik dokuyan günler, aylar, yıllar...
İşaret parmağıyla fincanın ağzında daireler çiziyordu, galiba küçükken bi' filmde görmüştü, kadının biri aynı hareketi şarap kadehinde tekrarlıyordu, çok anlamlıydı.
Sanki hayatı işaret parmağının ucundaydı ve böyle derlenip toplanıyordu.
İşleri yoluna koymak mesele değildi de yolu seçmek büyük meseleydi işte.
Artı eksi listelerinin de zerre faydası yoktu, kafatasınla kaburgan arasında tarafını seçemiyorsan hep araftasın.
Yorgunluk gibi de değildi, her şeye gücün var ama hiçbir şeye hevesin yok.
"Çok canın sıkılıyor, kuşları rahat bırakıp kafamıza sıkalım istersen?"
Şimâl Doğançay
2020-06-02T14:50:28+03:00İşin aslı öykü olarak tasarladığım bir metin değildi, kısa tasvirler yapmayı seviyorum.
Öykülerinizi okuyacağım, teşekkür ederim.
Ömür Düğün
2020-06-02T01:51:35+03:00Kısa bir yazı, devamı gelebilirmiş gibi hissettirdi.
Sizi farklı bir dünya yarattığımı düşündüğüm kendi hikayelerimi okumaya ve beğenmeye beklerim.