Yığınlarımız var. Filtremiz yok.

İyi de olsa kötü de olsa kalmış şeyler bütünü…Öğrenilmiş, iyiyi kabul etme durumu da var üstelik, neden iyiyi süzgeçten geçirmeyiz? Bu iyiyi opak yapmaktan dolayı mı yoksa iyiye olan açlıktan mı böyle? Her halükarda belirlediğin yerde kalmıyor. Gözleri kapatıp, kulakları tıkayıp, içsel huzuru, dinginliği sağladınız; bir gün o gözleri kullanacaksınız ya da o sesleri duyacaksınız ve hala “iyiyim” diyebilir misiniz? İyilik böyle bir şeyse kötülük nedir o zaman? Hiçbir şeyden kaçıyor olduğumuz yok, kendimizden başka… Ve eninde sonunda hep kendimize tosladığımız kadar gerçek…

Boğulan birine “Lütfen boğulma.” diyoruz, sonra uzaktan üzülerek izliyoruz kayboluşunu. İçimden geçen bunu yapmak değildi ama düşüncesi insanı ne kadar rahatlatabilir ki? Üstelik içinden geçeni dahi yapamıyorken…