Püsküllü bir sabaha uyandım. Dün gece ihtimamla işlediğim cinayet üzerine bir kahvaltı edecektim. Her cici kız gibi dumanı üstünde bir ekmek alıp , fırıncıyla laflayıp evime gelmem gerekiyordu. Normal bir kahvaltı edip içimdeki baş belası sesi birazcık susturacaktım. Yani öyle olsa ne güzel olurdu. Fakat o an başka bir düşünce gelip tüm ihtişamı ile beni ayarttı.
Karşıdan ilk gelecek adamla uğraşmaya karar vermiştim. Kahvaltıdan önce biraz eğlenmek iyi olabilirdi. Yardım isteyen bir kızı kim reddederdi?
Yine eteğimde bela zilleri çala çala yürüyordum.
İşte kurban gözükmüştü. Orta yaşlarda orta boylu iyi giyimli bir adam, uzun kır saçları uçuşarak bana doğru yürüyordu. Uğraşmak için iyi bir adaydı. Kadınlara karşı nazik birisine benziyordu. Öyle olsa iyi olurdu. Yoksa hiç tahammülüm olmazdı, kendimi biliyordum.
Kedimi kaybettiğimi düşünüp telaşlı bir hale bürünmeyi başardım. Sağa sola bakınarak yürüyordum. Role o kadar girmiştim ki neredeyse olmayan kedimi arar hale gelmiştim. Çaresizlik hissi vermek için gözlerimi kıstım, dudağımı hafif aşağıya büktüm. Maskem hazırdı.
-Pardon beyefendi boynunda beyaz çizgisi olan siyah bir kedi gördünüz mü?
-Buralarda mı? Yok görmedim.
-Canım kedim ya nasıl kaybettim ben seni?
Duygularımı serbest bıraktım ki iyice coşsunlar.
-Hanımefendi bulunur merak etmeyin.
Onu inandırmıştım. Teselliyi içten bir sesle yapıyordu.
-Ama o sokak nedir bilmez, hiç evden çıkmadı. Vahşi sokak köpekleri onu parçalarsa aman tanrım Fincan'ım güzel kedim seni nasıl bulacağım?
Karşıdan kedim Fincan gelse inanacaktım.
Anı adeta yaşıyordum. İnandırıcılığımı da buna borçlu değil miydim?
-Biraz sakinleşin, gelin şurada bir su için.
Beni cadde üstündeki bir kafeye doğru götürdü. Sandalyeye oturttu, su getirmeye gitti. O sırada bu adamla ne yapsam acaba diye düşünmeye başladım. Hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Biraz daha sakinleşip sohbet etsem iyi olacaktı. Beni sakinleştirmeyi ona bıraktım. Kendini işe yarar hissederse daha kolay güven kazanabilirdim. Aslında güvenini kazanmanın bana ne faydası olacağını da bilmiyordum. Çocukluktan kalma bir huy işte. Suyu içtim.
-Çok teşekkür ederim. Kedim bulunur mu sizce?
-Tabi hanımefendi, daha önce benimki de kaybolmuştu, sonra kendi gelmişti. Yakında mı oturuyorsunuz?
-Maalesef arkadaşıma gelmiştim. Yalnız kalmasın diye onu da buraya getirmiştim. Ah Fincan'ım keşke evde bıraksaydım seni.
Hem Fincan'a dertlenip hem de plan yapmalıydım. Aynı anda bin şeyi düşünmekte üstüme yoktu. Demek onun da kedisi vardı. Kedisi olan erkekleri düşündüm. Muhtemelen yalnızdı. Ve rahatına düşkün bir insandı. Köpeği olsa başka düşünürdüm, çünkü köpekler çok ilgi isterler. Kedinin mamasını suyunu koydun mu unutsan yeriydi. Tanımadığım insanlar üzerine düşünmeyi, onları anlamaya ve keşfetmeye çalışmayı severdim. Giyimine nezaketine bakılırsa da eğitimli birisiydi.
-Sizi de işinizden alıkoydum.
Bir iki damla yaş bırakıverdim.
-Önemli değil, kendi işim. Siz sakinleşin lütfen.
Fotoğrafı varsa mahalle muhtarına asabiliriz.
Çözümler üretmeye başlamıştı bile. Ama ben hala bu adamla ne yapacağıma karar verememiştim. Kedinin fotoğrafı çıkmıştı bir de başıma.
-Ben fotoğraf işini pek sevmem, o yüzden yok fotoğrafı.
Kendimi bir deniz kenarına mı bıraktırsaydım? Bir yemeğe çıkıp yemeğin ortasında bırakıp mı gitseydim?Telefonunu ele geçirip birkaç bela mesaj mı atsaydım?
-Biliyor musunuz bugün benim doğum günüm.
Ağız dolusu yalanlar söylemeye devam ediyordum.
-Aa öyle mi? İyi ki doğmuşsunuz.
-Ne kadar kötü başladı bugün…
-Yanlış anlamazsanız size bir pasta ısmarlayabilirim, moralinizi biraz düzeltebiliriz.
-Hımm, bilemedim. Böyle kedimi ararken…
-Kediler kendilerine iyi bakabilirler merak etmeyin. Ayrıca arkadaşınızın evine geri de gelebilir, çok iyi koku takip ederler.
Adam kaşınıyordu. Madem öyle benden günah gitmişti. Şimdi sıra bendeydi. Şansa çikolatalı dilim pasta varmış, önüme geliverdi. Yalanlarla doldurduğum sohbet uzadı da uzadı. Bir ara lavaboya gitti. O an gitmeli miyim yoksa telefonuna mı dalmalıyım diye kısa bir gelgit yaşadımsa da telefonuna gitti elim. İlk birkaç konuşmaya girip elveda yazıp gönderiverdim. Telefonu da sessize aldım ki arayanlar ulaşamayıp iyice delirsinlerdi. Gelince biraz daha konu açtım, süreyi uzattım. Telefonuna bakarsa anlayacaktı. Telefonuna bakma olasılığı ile yakalanma korkusu arasında kalmıştım. Vücudumun her yerinde karıncalar geziniyordu. Kalp atışlarımın sesini dışarıdan duyacak diye korktum. Mesajı okuyacak kişileri düşündükçe adrenalin seviyem arttı da arttı. Artık toz olma vakti gelmişti. Lavabo için kalktım. Kalkış o kalkış. Nasıl da profesyonel olmuştum. Ara sokaklarda gülerek koşuyordum. Benden sonra olanların farkına varacak, nasıl bir insan olduğum üzerine düşünecekti. Neden böyle bir şey yapmış olabileceğime kafa yoracak, belki de ucuz atlattığına sevinecekti. Ama uzun süre aklından çıkmayacaktım. Bundan emindim.
Bu beladan da kurtulmuştum. Artık peynirimi sakince dilimleyebilir, çayımı yudumlayabilirdim.
Dur dur acaba Fincan isminde siyah bir kediyi mi sahiplensem? Kendi yalanlarımı gerçeğe dönüştürme fikrini sevmiştim. Hem bu kedinin hikâyesi bile hazırdı. Ala!
Aytül Yüksel
2023-07-11T21:28:00+03:00Kötülüğün sıradanlığı da diyebiliriz