Kapılmak istiyorum. Ama yalnızca bir rüzgara. Esen her rüzgarda binbir yöne dağılmak istemiyorum. İstiyorum ki tek bir rüzgarın şiddetine bırakayım kendimi. Ama şimdi, yeryüzü tüm şiddetiyle benimle sanki. Bütün yangınları ben azdırıyor gibiyim. Ağaçların uçuşan yapraklarını teker teker taşıdığımı hissediyorum sırtımda. Anlıyorum da rüzgar sandığım şeyin bir fırtına olduğunu. Taşıdıklarımın sadece yapraklar olmadığını. Her günüm fırtınada sürüklenmekle geçiyor. Tükeniyorum. Tükendiğimi bilerek sürüklenmeye devam ediyorum. Bazen fırtına diniyor. Sadakatsiz bir sessizlikte kendimi dinliyorum. Sonra parlak bir güneş doğuyor; ışığı sokak kapısından içeriye süzülüyor. O dinginlikte kendimi seviyorum. Sonra bile isteye ben çağırıyorum rüzgarı. Rüzgar onun saçlarından süzülüp yüzüme çarptığı andaysa fırtına başlıyor. Kendimle başbaşayken yaşadığım fırtınayı, iki kişinin omuzlarına bırakıyorum böylelikle. Susuyor. Dinliyor. Çığlıklarımı da fırtınayı da hissetmiyor. Ama bir yerlerde bir yaranın açıldığını anlıyor. Yaradan süzülen kanlar dudaklarımdan döküldükçe daha da sessizleşiyor. Ölüm sessizliğinde beni izliyor sadece. Bense çocuk gibi korkuyorum. Bir daha olmamasından korktuğum her şey için duvarlar örüyor, dudaklarımdan akmakta olan kanı sevimli göstermeye çalışıyorum. Kaosum onunla başlamadı. Benimle başladı. Bende bitecek. Ama onunla yaşamak, onu yaşamak, sessizliğine sarılmak bu yarayı büyütüyor.

Halbuki sadece sarılmak istiyorum.

Unutmak istiyorum. 

Sevmek istiyorum.