Gözümden sakındığım, nar tanem, nur tanem, inci tanem, uzak şehirlerin gülen yüzü, efendim,


Seni nasıl methedeyim bilmiyorum, varlığın ve sevecenliğin ruhuma bir eczadır efendim.

Ferahlık veren sesini, heyecan duyduğunda al pembe olan yüzünü, meleklerin imrenerek

baktığı tebessümünü, toprağı incitmeyen yürüyüşünü, son katın camıyla bütünleşen gölgeni,

gözlerinden okunan özlemini, hâsılı efendim sana dair her bir detayı seviyorsam -ki elbette

seviyorum- bu ikimizin de iman ettiği o Yüce Tanrı’nın bir lütfudur bana. Ona sonsuz hamdler,

sonsuz senalar olsun.


Efendim,

Bu sabah uyandığımda senin yüzünü gördüm aynada. Bu muhteşem sîma için teşekkür ederim.

Allah'ım.

Gün boyu bu güzellik hiç gitmedi gözümün önünden. Çocukların yüzü sendi; çiçeklerin

yüzü, göğün yüzü, el ele yürüyen sevgililerin, dedelerinin elini öpen torunların, o köşede şekerlerini sayan delinin yüzü bile sen olmuştu bugün. Her yerde sen vardın sanki. Geçtiğim sokaklarda, uğradığım evlerde ve ziyaret ettiğim mâbetlerde hep aynı güzellikle mülâki oldum. Biraz korkmuştum ama içten içe mutluluk duyuyordum. Korkmuştum çünkü bu hal cinnet olarak geçiyordu tıp kayıtlarında -gerçi hiç mühim değildi bu kayıtlar- Mutluydum çünkü -bunu

söylemeye hâcet yok sanırım-


Gözüm nuru, efendim.

Seni özlediğimi söylemiş miydim, bilmiyorum. İnsanlar sevdiklerine karşı hep bir özlem

hissediyorlar. Bu fıtrî bir şey galiba. Henüz yeni ayrılmış olsa bile sevdikleri ya da yanlarında olsa bile derin bir özlem yaşıyor insanlar. Elinden tutarken, gözlerinin içine bakarken de böyle bu.

Özlemi yok etmenin formülü yok, biliyor musun? Çünkü zamana hükmedemiyoruz. -Ne âciz bir

varlık şu âdemoğlu. Vah ki kibirlenmekte üstüne yok- Ben de bu özlem ve hasretin içime akması için iyiden iyiye eğiliyorum. Bu, beni varlığına daha da yakınlaştırıyor. İki beden bir kalp halini alıncaya kadar devam ediyor bu hâl. Tâ ki BİR olsun. Sahi, sende de oluyor mu bu garip hâller?

Yoksa ben deli miyim? Delilik de BİR’e dahil nasılsa.


Sultanım efendim,

Sana bir sır vereyim mi? Kimselere söyleme ama. Sen ve ben sadece, başka kimseler bilmesin.

Ben o şehirde, o efsunlu şehirde bir şey unutmuş gibi yaşıyorum tam üç yüz altmışiki gündür. Her şeyi gözden geçirdim ama yok. İçimde öyle bir his var ki anlatamam. Neyi unutmuş olabilirim diye düşünüyorum 362 gündür. Sen biliyor musun bu sorunun cevabını? Kimseye sorma ama n’olur. O şehir bile duymasın bu sırrı. Sonra tılsım bozulur. Ne sen kalırsın geriye ne ben.

Doğrusunu söylemek gerekirse cevabı bulmaktan da kaçıyorum. Bulursam içimde büyüyen alev sönecek sanki. Oysa ne zor biriktirdim ben o alevi. Beni diri kılan, sevincimi canlı tutan bu alevden başkaca bir değer de yok yaşamımda. Sahi sen bu alevi gördün mü?


Cânım efendim,

Sözü çok yormadan ve dağıtmadan kalbî olanı, seni kalbinin sahibine emanet ediyorum... Sevgi ve muhabbetle kalın azîz efendim.