Göz aydınlığım Efendim,

''Dairenin merkezinde ''aşk'' vardır. İnsanlar uzaktan veya yakından gönlün etrafında dönerler. İşin aslını en iyi bilen işin içinde olandır.'' diyordu şair.

Bu sözün yaşamımda esaslı bir yer edindiğini söylememe gerek var mı bilmiyorum. Bu yaşıma erdim, hâlâ bu sözün gücüne olan inancımı muhafaza ediyorum. Aşkın olanın etrafında dönmeyeceksek aziz efendim, ne anlamı kalıyor ki yaşamanın? İşin can alıcı tarafı, insanlar bu merkezin etrafında uzaktan dönerlerken, gönlün etrafında benim yakından dönüyor oluşum. Ateşten ne kadar uzak tutmaya çalışsam da canımı asla muvaffak olamıyorum. Sahi sen fark ettin mi bu durumu?

Gamzelerinden su içmeye kanmadığım Efendim,

insanoğlu bu dünyaya keyif sürmeye gelmedi. Dert çekmeye, ızdırap duymaya, aşktan ölmeye de gelmedi. Her varlık, varlığıyla anlam katmak için var bu dünya denen hengamede. Bu anlam, aşkın olanın rızası doğrultusunda olursa bir değeri ifade eder. Aşkın ulvisi ya da süflisi olabilir mi Allah aşkına! Benim sana olan aşkım hangi kategoride değerlendirilecek? İkimiz de fâni olduğumuza göre bu süfli midir? Mecnun'un aşkını nereye koyalım? Ferhat veya Tahir? Her 'aşk' yüce bir anlamı ihtiva eder oysa. Aşkın varlığın yaradılış gayesini hatırlatır bize. Böylece biz, kıvam bulur kıdem alırız bulunduğumuz evrende.

Zümrüt gözlüm Efendim,

Aşkla başladık nasılsa söze, aşkla devam edelim. Söz âleminde bilmem söylenmemiş cümle var mıdır aşka dair. Ciltler dolusu şiir, hikâye ve roman, kütüphaneler dolusu akademik çalışma. Bütün bunların üzerine benim söyleyeceklerim elbette katre misali. Söz de kifayet etmiyor zira bu konuda. Ben, köy kahvesinde kasketini çeki düzen veren Mehmet Emmi misali 'düş de gör' diyeyim, gerisini sen anla. Düşmeden anlayamazsın aziz efendim.

Canım efendim,

Sözü çok yormadan ve dağıtmadan kalbi olanı, seni kalbinin sahibine emanet ediyorum, sevgi ve muhabbetle kalın aziz efendim.

Özlem ve sevgiyle...