Gözlerim taş zeminde. Akşam soğuğu oturduğum bankın tüm ahşabına yayılmış. Yanaklarıma değen rüzgar bana bir şeyler fısıldıyor sanki, ya da fısıltılar öyle söylüyor. Dolunay kendini yavaş yavaş gösterirken ayaklarıma sürtünen kedinin yorgun mırlamalarını duyuyorum. Etrafımdaki her şey yavaşlamaya başlıyor. Kendimi mi kaybediyorum yine? Ne zaman buldum ki kendimi şimdi kaybedeyim. Yalnız olmak iyi geliyor fakat beni kendimle bırakmak bazen yorucu. Fısıltılar beni yok sayarak aralarında konuşuyorlar. Katılsam mı? Bu sohbeti dışarıdan izlemek zevkli.


Reddedilmiş sahipler ve korkmuş sessizlik. Keskin soğuk eritiyor derimi. Bedenimden çıkan ölü kokusu ruhuma ulaşıyor. Tekrarlayan döngü ve duraksamayan ritimler. Sonu sonsuzluğa tercih eden tuhaf biriyim sadece.


Elimde akıp gidiyor kum saatinin kumları, kırdığımı fark etmeli miydim? Kırık görüntülerin içindeki paradokslar yıpranıyor. Tükenişin filizlenişi sanki bu. Bitkin yörüngeler etrafında dönüyorum.