Kış artık gelmişti. Aylardan kasım olmuş, havalar yavaş yavaş soğumaya başlamış, akşamları sobalar uykuya yatmadan önce yakılıp bırakılır olmuştu. Efsun ailesiyle iki katlı müstakil bir evde oturuyordu.Evleri ona bazen küçücük bir anne kucağı bazen sonu gelmez bir derin kuyu gibi gelirdi. O gece odada yalnızdı.Rüzgar çok sert esiyor, ağaçları yerinden sökmek istiyor gibi bir sağa bir sola savuruyordu. Onlarda tüm yüklerinden kurtulmaya çalışıyormuş gibi hiç şikayet etmiyorlar, rüzgarın yön vermesiyle hareketlerine devam ediyorlardı. Uğultu, kapı ve pencere açıklıklarından içeri sızıyordu. Rüzgar sesi onu hep korkutmuştu. Sesinde nedenini bilmediği bir heybet bir zalimlik seziyordu. Ödevlerini yanlış yaptığında dayak yediği öğretmeninin ya da ortalığı dağıttığında azar yediği annesinin sesine benzetiyordu belki de. Rüzgar o gecede hiç durmuyordu. O her şeyden habersiz yatağında yatarken belki evren yaşayacaklarını fısıldamaya, onu hazırlamaya çalışıyordu. Hep yalnızlıktan ve karanlıktan korkardı ama artık alışması gerekiyordu. Ablası üniversite için şehirdışına çıkmıştı, uzun bir süre tek başınaydı. Uyumak için içinden şarkılar dillendirirken aniden içeriden bir ses geldi. Ne olduğunu anlayamadı başlangıçta. Daha önce çoğu kez duyduğu seslere benzese de emin olamadı. Merdivenlerden biri aşağı düşmüştü. Kalkıp bakmak istese de yüreği pırpır, gözleri kocaman olmuştu. Bir anda aklından eve hırsız girmiş olabileceği gelmişti. Kalp atışları daha da hiddetlendi. Ardından koridordan kısık ama tanıdık bir ses geldi. "Yardım edin."

Kalkıp bakması gerekse de duyduğu o sese tepki veremedi. Ne yapması gerektiğini bilemez bir vaziyette karanlıkta parlayan gözlerinden, derin derin içine çekip bıraktığı nefesinden ibaretti. Varlığı silinmiş aklı bir anda durmuştu. Yatağından aşağıya yavaş yavaş ayaklarını indirdi. Çıplak ve soğuk ayaklarına terliklerini giydi. Gidip gitmemekte kararsız tereddütlü bir vaziyette kapı kolunu aşağı indirdi. Odası koridorun sonunda köşede kalıyordu. Karanlık koridordan geçip sağda kalan merdivenlere yöneldiğinde annesi öylece yerde uzanıyordu. Uzun süre onu ayağa kaldırmaya çalışmış sadece ayağı kayıp düştüğünü düşünmüştü. Birazdan herkesin sıcak yataklarına dönüp uykuya dalacakalarını ertesi sabah hep birlikte kahvaltı ederken bu olayı anlatıp güleceklerini sanmıştı. Ama öyle olmadı. O gece ömrü boyunca yaşadığı en uzun gece olmuştu. Tüm aile uyandırılmış ambulans çağrılmıştı. Hastaneye varlıklarında bir şeyler için artık çok geç kalınmıştı. Doktorlar beyin trombozu demişti. İlk defa duymuştu bu garip kelimeyi korkutucu bir şey olduğundan emindi. Ama ne olduğunu tam olarak anlamamıştı. Grip, boğaz ağrısı, kızamık daha fazla bildiği hastalık yoktu. Onun gözünde ilaç kullanınca geçeceğini düşündüğü basit bir rahatsızlıktı. Soğuk hastane koridorlarında gece sabaha kadar beklediler. Tüm umudu annesini alıp buradan çıkmaktı. Tam 27 gün bu umutla hastaneye gidip gelmek zorunda kalmıştı. Her gördüğü komşu her karşılaştığı akraba onlara iyi temennilerde bulunuyor, onlar için çok üzüldüklerinden bir an önce her şeyin düzelmesi için onlara dua ettiklerinden bahsediyorlardı. Tamamı sadece dilde kalmış yakınlıklar, samimiyetsiz temennilerdi. Beklediğinin bu olmadığının herkes farkında olsa da bir canlının yükü, bir varlığın ağırlığı altında kalmaktan o kocaman görünen ama hiç olan yüreklerinde derin korkular taşıyorlardı. "Herkesin kendi hayatı" demişti biri "herkesin kendi meşguliyeti" demişti ötekisi, "benim de küçük çocuklarım var" demişti bir başkası. Kendi tarihi, insanların bencilliklerini hiç bu kadar yakından tanıklık etmemenin ızdırabı içinde yanıp tutuşuyordu. Alev alevdi yüreği. Yalnız, kimsesiz ve umarsız. Söylenen her söz bir ok gibi yüreğine saplansa da bir bir iyileştirmeyi başaracağına kendine söz vermişti. Annesinin hastaneden iyileşip çıkacağını düşünmüş günlerce bunun hayalini kurmuştu. Taburcu olma günü geldiğinde ruhu yeniden bir hayal kırıklığı içinde kalmıştı. Eve başka bir kadın gelmişti. Bu onun annesi değildi. Sağına soluna bakınsa da bu onun annesi olamazdı. Henüz başlamış olan çocukluğuda annesiyle birlikte ölmüştü. Efsun, yeni bir hayata başlıyordu. Daha önce tanıklık etmediği, gelecek planlarında asla yer etmeyen, onun için korkunç bir serüven başlıyordu.