Tekrar tekrar başa sarıyorum yine,

Başladığım yere defalarca vardığımda kızıyorum kendime.

Bildiğim doğrular, ezberlediğim cümleler hiçbir şeyi değiştirmiyordu. 

Bir şarkının melodisini mırıldamak gibi.

Bir işaret gördüğümde tekrar açıyordum hayatımın albümünü.

Belki de bilinçaltımın ufak oyunlarıydı.

Pardon, ufak?

Ve yine aynı yerde, elime alıp yavaşça açtım kapağını.

Yanağımdan süzülen damlaları ellerimle silmek bile zor geliyordu. 

Sayfaları çevirirken içimdeki bütün kişilikler yanıma oturmuş illüzyon oyunlarını sergiliyorlardı bana.

Aralarından biri tüm öfkesini kusmak üzereydi fakat bazı şeyleri yüksek sesle söylediğinde yoğunluğunu kaybetmesinden korkuyordu.

Diğeri ise gözlerimin içine bakarak gülümsüyordu.

Kelimelere gerek yok, göz bebeklerinin ışıltısından her şey okunuyordu.

En çok da gerçeklerin bu albümden farklı olmasının bilinci alay ediyordu bizimle.

Sağımdaki gözlerini bana kocaman açmış,

Meraklı bir şekilde “Ee bunun sonu ne olcak?” diye soruyordu, 

Karşısındaki alaycı bir tavırla, tüm boş vermişliğiyle sırıtıyordu ona.

Artık cevabını almıştı.

Sayfalar ilerledikçe daha da düğümleniyordu boğazım. 

Neler görmüş, neler geçirmiş benliğim.

Hepsi bir şeyler anlatmaya çalışmış bana.

Bilmiyordum.

Fotoğrafların bu kadar acı verdiğini bilmiyordum.

Hepsi siyah beyazken güzeldi belki de,

Ya da araya yılların girmesi bu kadar çok anımsatıyordu her şeyi.

Sayfalar ilerledikçe daha da artıyordu odamdakilerin sayısı,

“Hepiniz bir ağızdan konuşmayın!” 

Her şeyin katlanır olabileceğine yeni inanmıştım oysaki. 

Şimdi elimdeki bu küçük kâğıt parçaları tokat gibi.

Kimisi hunharca gülerken kimisi hunharca ağlıyordu,

Kimisi çok sinirliyken kimisi bir o kadar her şeyi affetmeye hazırdı.

Peki ben hangisini dinlemeliydim?

En çok da her şeyin bu kadar belirsiz olması canımı sıkarken daha ben ne hissedeceğime karar verememiştim.

Albümün son sayfası ben olmuştum.

Şömineye bir şeyler attım, ev soğumuştu. 

İşte bu albüm yeteri kadar ısıttı etrafı,

Bir o kadar da yakıp kavurdu sızımı.

Ama bak artık ne hissedeceğimi bilmek zorunda değildim.

Koskocaman bir hiç olmuştu her şey.