benim babannem öldü, biliyor musunuz? ben 15 yaşındaydım. doğruyu söylemek gerekirse yaşımı tam hatırlamıyorum. hatta bazen mayısın hangi günü olduğunu bile hatırlayamıyorum. tek hatırladığım; çocukluğumdan beri gittiğim köyün yollarında ilk defa güzel müzikler dinlemiyordum. babannemin anısına saygısızlık olacağını düşündüğümden bir tane bile mutlu şarkı dinlememiştim. şimdi bu satırları yazarken de mutlu şarkılar dinleyemiyorum.


babannem, 14 yaşında babasını kaybetmiş. hatta anlatmıştı bir defasında, babası kötü hastalığa yakalanmış hasat zamanında. hasta bezi olmadığından babasının kıyafetlerini dereye yıkamaya götürdüğü esnada ölmüş babası. okula dahi gidememiş babannem. babası öldükten sonra kara yazma bağlamışlar başına. görücüye çıkmış, beş para etmez ama varlıklı bir adamla evlenmiş. dedem babannemi defalarca dövmüş, babannem annesinin evine dönünce bu sefer de abisi dövmüş onu. babannem böyle berbat bir dünyada yaşamış olmasına rağmen altın küpelerinden, şıkır şıkır kıyafetlerinden, gül kokulu vazelininden hiç vazgeçmedi. her seferinde bir sonraki seneye kavanoz kavanoz salça yapar, kazanlarca komposto hazırlardı; ceviz ve kiraz tarlalarındaki toprağı her günün sabahında havalandırır, ilkbahara girilirken tohumlar eker, bir sonraki yaza hazırlardı. işte babannem, bir mayıs ayında öldü. 2016 veya 2017 yılındaydık. 2017 olabilir.


babannem o sene tohumlarını ekemedi, şimdi ceviz tarlalarının yarısı kurumuş. dedem kiraz tarlalarına paralı rençper tutmuş, kurumamış kirazlar. çörek otu tarlalarında diğrenlik iş varmış, babannem ölmeseydi bize söylerdi. ama öldü, diğrenlik işler de yarım kaldı. babannem ölmeseydi çörek otu tarlasındaki balyaları diğrenle römorka koyardık, dedem onları toplardı, bize verirdi. annem dereotlu poğaça yapardı, çörek otlarını üstlerine serperdi. babannem ölmemiş olsaydı derdi ki sevinçle: "ne güzel olmuş çörek otlarım! seneye de ekelim, siz de gelin toplayın." babannem bu kadardı işte, ömrü boyunca mutluluk görmeyen bu kadını iki tutam çörek otuyla gülümsetirdiniz.


babannem çok güzel salça yapardı, hele bir de ekmek yapardı ki salça henüz pişerken ekmeğe sürüverirdi salçayı. odun fırınında pişmiş ekmeğin sertliği süt dişlerimi acıtır, kaynayan salçaysa dilimi yakardı. ama o ekmeği iftardaki ilk lokmammış gibi yerdim hep.


babannem o sene salça yapmış, kömürlüğe koymuş hepsini. öldükten 3 ay sonra kömürlüğü temizlerken buldum. anneme götürdüm, annem ağladı. ben de ağladım. salçalar 1 yılda bitti, yengemlere verdik yarısını.


babannem kilere para saklamış. dedem bulsa harcardı. ama biz bulduk. 2000 lira. 2 ayda harcadık okul masraflarına.

babannem öldükten sonra eşyalarını topladık. bir hırka, birkaç bluz, birkaç etek çıktı dolabından. çok eski oldukları için amcam yakalım dedi. amcam babannemin elbiselerini yaktı. biz ateşi izledik.

babannem öldükten sonra dedemin babası öldü. ağlamadım öldüğünde, çok yaşlıydı. babannemi çok dövüyormuş ama bunu bize babannem söyledi. zaten kendisinin alzheimerı vardı.


dedemin babası öldü, ağlamadım. mezarlığa gittik, babannemin mezarını gördüm. mezar taşı yaptırmamışlar babanneme. o zaman ağladım.

ben babanneme çok saygısızlık ettim. yaşarken ne fotoğrafını çekmişim ne başka bir şey. halbuki onun çekmecesinde kuzenlerimle olan fotoğraflarımız vardı.

babannemden geri kalan her şey kül oldu, toz oldu. uçtu gitti. ben babannemin sesini bile unuttum. küçük kuzenim babannemi unutmuş.


babannem öleli 4 yıl oldu. ben babanneme saygısızlık ettim. şimdi sanki hiç babannem yokmuş gibi davranıyor herkes. ben de öyle davranıyorum. babannem yokluğuna alıştığımızı bilse ne derdi?