İnsanların birlikte yaşadığı sosyal gruplarda devlet oluşumu kaçınılmaz olagelmiştir. Devlet, beraberinde politikayı ve iktidar kavramlarını doğurur. İktidar, sözlük anlamı ile 'devlet yönetimi' demektir. Fransız filozof Michel Foucault, iktidar kavramında gördüğü eksiklikler ve bunların giderilmesi üzerine analizler yapmış ve birçok eser vermiştir.

Foucault'nun kendi söylemiyle iktidar bir 'şey' değil, bireyler arası bir ilişkidir: "İktidar bir başkasının davranışını yönlendirebilen veya belirleyebilen bir ilişkidir."

Bu ilişki, ona göre toplumu ve toplumu oluşturan bireyleri regüle ederken sadece üst bir yönetim kurumu olmakla kalmamaktadır. Foucault iktidarın veya 'yöneten'in bu eylemi gerçekleştirirken kullandığı baskıcı bakış açısını çözümlemeye çalışmıştır. Bu bakışı anlayabilmek için ilk olarak Foucault tarafından kullanılmış olan ve köklerinde bireyi felsefi düşüncenin çıkış noktası olarak kabul eden Nietszche'ye kadar dayanan, biyoiktidar kavramı incelenebilir.

Biyoiktidar basitçe modern devletler tarafından uygulanması adına geliştirilmiş alternatif bir iktidar sistemi olarak düşünülebilir. Temelde, toplumda gücü yaratmayı, potansiyel gücü işler hale getirmeyi ve var olan gücü geliştirmeyi hedefler. Bunun yanı sıra bireyselliğe de önem vermektedir. Foucault, biyoiktidar kavramını ortaya atarken yine kendi deyişiyle 'dinamik normalleştirme' fikrinin karşısında durmuştur. Bu fikir bağlamında toplumdaki tüm bireylerin tekilliğini ve öznelliğini kaybederek, tek bir 'toplum nesnesi' haline geldiği öne sürülebilir. Hapishane'nin Doğuşu eserinde Foucault, dinamik normalleştirme konseptini İngiliz sosyal reformcu Jeremy Bentham'ın tasarısı olan yeni model bir hapishaneden yola çıkarak toplum nesnesi fikrine somut bir örnek getirir. Bu modelde dairesel yapıda bir hapishaneden bahsedilmektedir. Dairesel yapının orta kısmında gardiyanların bulunduğu bir gözlem binası vardır. Bu sayede daha az gardiyana ihtiyaç duyulacaktır. Hatta bu gözlem binasında hiçbir gardiyan bulunmasa dahi mahkumlar sürekli izlendikleri düşüncesi ile kendilerini disipline edeceklerdir. Eserinde incelediği bu modelde kısaca, her zaman izlendiğini bilen yahut hisseden bireylerin beraber hareket ederek farklılaşmaktan ve dikkat çekmekten uzak kalma eğilimi göstereceğinden bahseder. Bu eğilimin modern dünyadaki tezahürü olarak bir şehrin hemen her köşesinde bulunan kameralar görülebilir. Daha dini bir bakışta, sürekli tanrı tarafından izlendiği fikrinde olan birey yanlış yapmaktan, dine veya topluma aykırı olmaktan çekinecektir.


Foucault, analizlerinde iktidarın bir zorunluluk olduğunu söylemiştir aynı zamanda, toplumu oluşturanın birey olduğunu savunarak bireyselliği ön plana çıkarmayı temel edinmiştir. Foucault'nun konu üzerine eserlerinden bazıları ise; Hapishanenin Doğuşu, Özne ve İktidar, Biyopolitika'nın Doğuşu, Hakikat Cesareti'dir.




Yazar: Ebrar Şeyma Kaymak