(Fotoğraf: S1X6 | Şarkı: Look on down from the bridge)


”Oo-wee! Şeytani Morty. İyi projeydi. Benim de şeytani bir ikizim var mı diye düşünüyorum. Ama bazen hayatıma bakıyorum ve ona gerek olmadığını düşünüyorum. Çünkü sanırım ben kendi başıma da işleri berbat ediyorum. Oo-wee! …


… Ama ondan sonra işler yokuş aşağı gitmeye başladı. Kendimi Amy’den uzaklaştırdım. Eskiden hissettiğim her şeyi ona söylerdim. Ama sanırım daha sonra bunu bıraktım. Çünkü beni sandığı kişi olarak sevsin istedim, benim dönüştüğümü hissettiğim kişi olarak değil. Sevdiğimiz insanlar, gerçek benliğimizi öğrense ne kadar korkarlardı hiç düşündünüz mü? O yüzden kendimizi her geçen gün hayatımızın derinlerine gömüyoruz. Sonunda da bizi sevecek kadar cesur olan tek kişiyi incitiyoruz. 


Keşke öyle yapmasaydım. Keşke onları sevebilecek cesaretim olsaydı. Bilmiyorum belki siz denemelisiniz. Düşündüğünüz kadar zamanımız yok. Oo-wee :(" (S5X10)


———————————————


Bazen insanlarla konuşurken çok iğrenç hissediyorum. Yani aslında hiçbir şey olmamış ve olmuyormuş gibi konuşabildiğimden dolayı kendimden iğreniyorum.


İnsanlar benle konuşurken, bana bakıyorlar ama aslında baktıkları şey bir kabuktan başka bir şey değil. Baktıkları şey, konuştukları şey bir kabuk çünkü o tanıştıkları ben ki artık onu unuttum ya da hiç tanımadım, o kişi artık yok. Gitti, öldü ya da kayboldu; yeni benler ve yeni benler ile halen savaşmakta olduğum, henüz öldüremediğim eski benlerin toplamı olan gerçek benden.


Yerine geçen diğer bense onlar için bir anlam ifade etmiyor çünkü fark etmeseler de kabul etmeseler de aslında belli etmiyorlar bunu çünkü onlar tanıştıkları ve arkadaşlığımızı ilerleten beni seviyor, onu istiyorlar ki aslında zaten onla arkadaşlar. Yani ben artık bir zamanlar arkadaş oldukları kişi olmasam da bu bir engel değil çünkü sonuçta zihinlerinde hala o arkadaş olarak sevdikleri ben yaşıyor ve ne yazık ki başka zihinlerdeki benleri öldüremem. Ben ancak bendeki benleri öldürebilirim. Bunu fark etmemek de kabul etmemek hatta belli etmemeye çalışmak da iğrenç bir şey değil. İğrenç olan şey bir şeylere zorunda olduğumuzu hissetmek.


Burada asıl sorum şu: Gerçekte ben, yeni benlerimi ve gerçek beni onlara gösterdim de aslında eski beni istediklerinden kabullenemediler mi? Yoksa aslında ben kimseye; hep aynı kabuk içinde sürekli kendimi öldürüp ya da kendimden kaybolup yerine koyduğum yeni benleri ve gerçek beni hiç tanıtmadım, göstermedim mi?


Bu sorunun cevabı aslında çok net benim için. Bu soruyu da cevabı için sormadım. Bu soruyu ruhuma saplayıp kendi kanım ve acımla kendi içimde kaybolduğum yollardan birini işaretledim. Tekrar o yolda kaybolmamak için değil. Her zaman yolun o işaretlediğim kısmından geçtiğimde, acı çekmek için. Çünkü biliyorum ki kendi içimde kaybolmak için inşa ettiğim yollarda ancak yoğun ve derin bir şekilde kendimi hissederek yapabilirim bunu. Ve bazen de acı; çekmem, içine dalmam gereken bir şey.


Genel şöyle gerçekleşiyor:


1.Değişiyorum. Ve ben değişirken, arkadaş olduğum insanların bende sevdiği özellikler de değişebiliyor, aynı kalmıyor. (hem karakter özellikler hem de fikir/ideoloji olarak)


2.Ne zamanki duruldum ve arkadaşlarıma ifşa ettim değişmiş beni, gözlerinde gördüğüm şey beni üzüyor. Bazen saygı duyduklarını sözlerinde duysam da bakışlarında veya davranışlarında görüyorum beni üzecek şeyi. Bazen ise ki bu beni en çok yaralayan şey: "sapkın/saçma bir yolda olduğumu, şu an toy olduğumdan dolayı ileride onların kabul ettiği normal şeylere döneceğimi, değişip doğru yola geleceğimi" söylemeleri. . . 


3.Bu üzüntüyle mücadele etmek için önce ondan kaçmam gerekiyor ve insanlarla olan görüşme sıklığımı azaltıyorum.


4.İnsanları tanıdığımdan dolayı, artık sadece “saygı duymayacaklarını bildiğim şeyler” dışındaki değişimlerimi veya normal-rutin hayat şeylerimi paylaşıyorum sadece onlarla, buna alışıyorum yani artık.


5.Ben zamanla beraber değişmeye devam ediyorum ama artık daha az paylaşıyorum bunu, artık daha az tanınabilir kılıyorum arkadaşlarıma kendimi ve sanırım soğuyorum. Soğuma arkadaşlarım hedefli bir soğuma değil. Ben, içimde parlayıp harlayan bu cıvıl cıvıl değişimleri artık paylaşacak kimse bulamadığımdan dolayı; genel olarak, bir benlik olarak soğuyorum. Ve bu soğuma, yalnızken değil de insanlarayken onlarla paylaşamamam tarafından tetikleniyor. Bu yüzden bu soğumanın sonucu arkadaşlarımı kapsıyor.


6.Artık insanlara onlar için seçtiğim bazı parçalarımı gösteriyorum ve insanlar da gösterdiğim parçaları; paylaşılabilen tüm parçalarımmış gibi kabul ediyor ve bunlar arasından da kendi istediklerini seçiyorlar zihinlerindeki ben için. Böylece ben nefes aldıkça değişsem de, insanların zihnindeki eski ben bu güncel verilerle yaşatılıyor ve ölmüyor. Ve değişmiyor.


7.Bu kabul ve alışkanlıkla insanlarla görüşmeye devam ederken bazen şöyle zarar görüyorum: Değişirken zorlu ve kanlı bir mücadele sonucu öldürüp gömdüğüm eski ben ile verdiğim savaşta zarar görmem dışında, insanlarla görüştüğümde bazen insanların zihninde yaşayan eski benler bu insanları kullanarak tekrar saldırma fırsatı buluyor ancak bunu insanların zihninden yaptığında dolayı bununla savaşmak daha zor çünkü kendimi parçalamak tamam ama insanları parçalamak? Evet, ne yazık ki bazen insanların zihninden bana saldıran eski ben bana çok zarar verdiğinde, bunu durdurmak için insanları da kırıyorum, buna mecburum... Bu da üzüyor beni


8 Ya da artık bazen şöyle zarar görüyorum: Ne zaman ki insanların “arkadaşlıklarını oluşturan ve ilerleten eski ben” ile benim aramdaki fark artık onların beni kabullenemeyecekleri kadar arttı veya artık benim uğruna kendimde binlerce savaş verdiğim ve artık vazgeçemeyeceğim, birer parçam olmuş olan şeylerime tahammül edeceğim sınırın üstünde  saygı duymadıklarında işte sanırım o zaman bir şeyler bitiyor. İlk başlarda alışana kadar zarar görüyorum ancak sonrasında geçiyor. Benim için dünyadaki hiç kimsenin gidişi/yokluğu kalıcı bir acı kaynağı olmamalı; eğer olursa da bu acı kaynağına sahip beni yerine henüz yeni bir ben yaratmadan öldürürüm ve onun yerine kendi yarattığım “bensizlik bulantısı olan ve kendi içimde kendime çarpmadan boşlukta süzüldüğüm” depresyonumu yaşarım. Bu depresyondayken daha fazla acı çeker miyim veya daha çok zarar görür müyüm bilmiyorum ancak şunu biliyorum ki; birinin yokluğu savaşmayacağım ancak kabulleneceğim bir şeyken kendi içimde kendime çarpmadan süzülmeme neden olan depresyonumla savaşabilirim çünkü ben ancak bir tek kendimle tam bir mücadele verebilirim. (Not: Buradaki yokluk/gidişi ile; biriyle olan bir ilişkinin, arkadaşlık benim için daha çok, bitmesi kast edilmiştir. Bir kişinin kaybı yani ölümü henüz benim deneyimlediğim bir yokluk değil onun için bu henüz verdiğim bir mücadele olmadığından dolayı bu mücadeleyi verenlere saygı duyuyorum.)


———————————————


“-Merhaba, iyi misin?


+ …


-Hislerini anlıyorum, Summer


+Hayır, anlamıyorsun. Sen küçük kardeşsin. Ailenin mutsuzluğunun sebebi değilsin, bunun bir sonucusun.


-Sana bir şey gösterebilir miyim?


+Morty alınma ama … bir kaza gibi hissetmemi engellemez.


-Şuradaki şey var ya, işte o benim mezarım! 


+Bir dakika, ne?!


-Maceralarımızın birinde Rick’le bir nevi dünyayı yok ettik. Bu yüzden o gerçeklikten kaçıp bu gerçekliğe geldik. Çünkü bu gerçeklike dünya yok olmamıştı ve bu gerçeklikte biz ölmüştük. Buraya geldik, kendimizi gömdük ve onların yerine geçtik. Her sabah, Summer, çürüyen cesedimden 20 metre uzakta kahvaltı ediyorum


+Yani, sen kardeşim değil misin?


-Kardeşinden daha fazlasıyım. Sana ‘kaçıp gitme’ dediğinde güvenebileceğin versiyonuyum. Kimse isteyerek var olmuyor. Kimse bir yere ait değil. Herkes bir gün ölecek. Gelip TV izle?” (S1X8)