hileli bir suya bırakacağım yansımamı

aklımı kuşatan öfkem vazgeçiyor gürlemekten

direncimi kırıyor mermer ustaları

yont ulu, yont, ulusun bu kez köklerimden

karabatak kuşları şafağımdan göçüyor şimdi

ağlaşıyoruz çamurumu bulandıran sitemle

çünkü yabanıl bu kaygılar toprağımı süren çiftçiye

yeşerip koparılmam zoruna gidiyor beni doğuran ananın

oysa ikimiz aynı rahme vurmadık yumruğu

ama aynı bağı biçtiler bizden

dilimde ata avrata sövgü

dilimde elzem zehir

dilimde kanımı köpürten şifa

yansımam artık hileli sularda esrikleşiyor kuzey rüzgarlarıyla

özümü kuruttuğundan suskunluk özümdeki samana azmini bulamıyorum

diyorum ki şimdi niye susayım

yaprak kımıltısında yağmur iniltisinde ve babanın saçlarımı okşayışında bulamadığım huzur

sanırdım ki bu yolun sonundaydı

özür dilerim,

topuklarımdan çivilerimi söktüm ihtiyacım yok desteğe

çünkü artık yıkılmıyorum camdan bedenimle hayatta kalmakta ustalaştı kırıklarım

ne olacaksa bilmediğim bu yerde

gelsin bulsun beni

gövdemin orta yerinde kızgın taşkın alev

metal ışığından köprüler kuruyorum düşüncelerime

daha fazla parçalansın diye histeri karanlığı

buzlu yolların pusundan geçiriyorum gövdemi

usulca aksederken damarıma unutkanlık kendimden başlıyorum

en tehlikeli rüzgar henüz kurutmadı dudaklarımın nemini

çünkü gerçek henüz bilmiyor kaybolduğunu ve yadırgamıyor kendini

döngümün yıldızları baltalıyor doğumun kızıl ve soylu ağartısını

ermişler sakalını saklıyor ağızlarına bulaşan günahtan

ben ve herkes her şeyi yanlış anladı

vardığımız yerde varlık kütlelerinden başka ne olabiliriz bize ne kaldı

tek istediğim iman dilenen peygamberler kadar sevilmekti

dilenen ruhum içimi yakan şarabın sarhoşluğunu yudumlarken yüzümü dönüyorum kuşkuya

sırtımda vicdan azabından yapılma yontulmuş mermerle beni hâlâ sevmediyse tanrı

yansımamı içiyorum hileli ağzımla.