Peplosunun yakasındaki güleç bordürlere sarkan

Gümüş künyenin içindeki abus kaknem denli kurnaz

Ve kepçenden uzanarak omuzlarındaki broşları yalayan

Vişneler gibi kösnül, kadınsı

Bakışlarını yakaladığımda

Portolarının ilk yudumunun yüzlerini ekşitmelerine tabii bırakmadığı

Soğukkanlı denizcileri anımsadığımı söylersem sana

Bilmem yanaklarında gelincikler tomurcuklatır mıyım

Hicaptan ya da kıvançtan, hangisi yeğdir


Kasıklarından topuklarına akan

Ve beyaz kedi tırnağını ölüme bulayan kan

Kimin şebekesindeki yeni dalın muştusudur

Kimin soyu adınla murdarlanacak

Yine tanrının hangi sıfatını haykırarak ağlayacaksın

Güzelsin, zülüflerin sen kollarınla kendini döverken titreşir

Dolu altında derede süzülen lotuslar gibi

Ve ben hırıltılı soluklarını dinlemeye devam edeceğim

Aldığın her nefeste ciğerlerindeki hava kesilecek

Çünkü bir denizci için fazla merhametsizsin.