‘Ölünce beni kim yıkayacak?’ sloganıyla reklam panolarında yerini alan Gassal dizisi, oldukça çarpıcı bir reklam çalışmasıyla herkesin gündemine girmeyi başarmıştı. Bu başarılı reklam çalışmasının ardından görücüye çıkan dizi, son 10 gündür sosyal medyanın en çok konuşulan gündemi oldu. Dizinin başrolü de Ahmet Kural olunca izlenmemesi için hiçbir sebep kalmadı. İzledik; yeri geldi güldük, yeri geldi ağladık. Eleştiri yazısı yazmak gerekliliğini hissettik.


Yönetmenliğini Selçuk Aydemir’in, senaristliğini ise Sümeyye Karaarslan’ın yaptığı dizi, dini bir terminolojiden yola çıkarak tasarlanan, içerisinde mizah öğelerinin yanında fazlasıyla dramatik unsurlar barındıran bir yapım. Zaman zaman kara mizah, zaman zaman trajedi. Bu iki unsur Türk halkı için müthiş bir iksir. Selçuk Aydemir, daha önce çoğunlukla komedi filmlerinin yönetmenliğini yapan bir isim. Mizah unsuru kendisinden, dini terminoloji kısmı da Sümeyye Karaarslan’dan senaryoya eklenmiştir diye düşünüyorum. Gassal; kelime anlamıyla ölü yıkayıcısı demektir. Arapça gasl “yıkadı” kelimesinden geliyor. Gusül de aynı kökten, o da aslında yıkanmak demektir. Bu açıdan ‘Gassal’ ismi özenle seçilmiş çarpıcı bir kelime. Tasarı ve yaratı olarak gerçekten tartışmasız bir dizi.


Teknik Bakış


Fakat, reklam çalışmasından ve çarpıcı isminden ziyade, hiç mi olumsuz bir tarafı yok? Sosyal medyada yere göğe sığdırılamayan bu yapım, sanat bağlamında gerektiğinden fazla abartıldı. Diziye sanat bağlamında bakacak olursak, senaryosunda klasik bir Türk dizisinde bulunan bariz hatalar ve refleksler olduğunu görüyoruz. Bazı sekansların birbiriyle olan bağlantılarında ayakları yere sağlam basmayan, altı tam olarak doldurulamayan bir senaryo mevcut. Olayların akışı içerisinde bu durum izleyenlerin gözüne gelmiyor. Bu kısımları izlerken çözülme beklerken, bir anda çarpıcı bir sahne ile durum kotarılıyor.


Teknik anlamda bir diğer olumsuz yönü ise, karakterlerin yeterince net bir şekilde işlenmemesi. Gassal Baki tam olarak nedir, neye dönüşmek ve ne olmak ister bilemiyoruz. Bir varlık problemi çektiği aşikar ancak zaman zaman öyle felsefi cümleler kuruyor ki, bir derviş havası seziyoruz kendisinde. Sonrasında kurduğu yüzeysel cümleler, her konuda takındığı olumsuz tavır, kendisini her zaman toplumun olağan akışının dışında hissetmesi, olaylara başka insanların dilinden dahil olamaması, bir sabırlı görünüp bir anda tahammülsüzleşmesi dengesiz bir karakter profili çizdi. Diğer karakterlerde de benzer sorunların olduğunu görüyoruz. Karakter tasarımı iyi olsa da senaryodan kaynaklanan sorunlar yüzünden karakterlerin çelişkiler yumağıyla kaplandığı anlaşılıyor. Bu anlamda karakterlerde bir derinlik yok. Aslında en azından Baki konusunda derin bir karakter inşası beklerdim.


Baki’nin arasında sıkışıp kaldığı iki konu var; yalnızlık korkusu mu yoksa ölüm korkusu mu? Baki’nin yaşadığı varlık problemlerinin temel sebebi bu. O yüzden arkadaşlarının zoruyla kendisine bir eş bulma arayışlarına giriyor. Hemen hemen her gün karşısına çıkan ölüm yüzünden ‘Ölünce beni kim yıkayacak’ diyerek, kendisini yıkayacak bir gassal arıyor. Ancak dediğim gibi, karakterimiz ontolojik bir sorun yaşasa da bu kadar karmaşık bir şekilde işlenmesi bana göre dizinin eksiklerinden biri olmuş.


Dizinin Alt Metni


Gassal, genel anlamda derin bir toplum eleştirisine sahip. Bu konuda Türk toplumunun günümüzdeki önemli sorunlarına kara mizah yöntemiyle sert gerçekçi bir şekilde yaklaşıyor. Baki’nin Gassal olması, yaşamın tek gerçeği olan ölümü hatırlatmasından dolayı toplum dışına itilmesine sebep oluyor. Ölüm, kapitalizmin ve tüketim kültürüne tapan toplulukların hiçbir zaman gündeminde olmayan bir konudur. Ertelenmelidir ve hiçbir zaman hatırlanmamalıdır. İnsan hep genç kalmalıdır ve yaşlılar toplumun dışında, izbe yerlerde yaşamalıdır. Ölümü hatırlatması rahatsızlık verse de, toplumun da artık bir ölüden farksız hale gelmesi ve insani reflekslerini kaybetmesi dizinin temelini oluşturan en önemli eleştirisi konusu olarak dikkat çekiyor.


Baki ise yaşadığı varlık problemlerinin yanında, sadece mesleğinden dolayı değil, toplumun gösterdiği reflekslere de oldukça uzak bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Geçmişle barışamadığı gibi ondan uzaklaşamamış, gelecekle de samimi bir ilişki kuramamış bir karakter… Çünkü geçmişte bolca çocukluk travmaları mevcut. Yani sadece mesleğinden dolayı varlık problemi yaşamıyor, daha çocukken annesini kaybetmenin derin bir trajedisini yaşıyor yaşamının her anında. Senarist, Anadolu’da baba-erkek çocuk ilişkisini de iyi bildiğini bu dizide bizlere gösteriyor. Anadolu’da baba ile oğul arasında çoğu zaman gergin bir ilişki söz konusudur. Erkek çocuğunun baba ile her daim bir sorunu vardır ve baba figürü genelde her Anadolu çocuğunun bağrında derin bir yaradır. Bu açıdan gassal Baki, anne ve baba sevgisinin eksikliğiyle büyümüş, geçmişin travmalarıyla yaşayan, derin acıları olan bir karakter.


Dizinin çekildiği mekana da değinecek olursak, dizi İzmit’in Yuvacık dağlarında çekiliyor. Yönetmen bu kısımda aslında doğanın ve mekanın sadeliğine dikkat çekmek istiyor. Evet, yaşam sadedir ve insan sade olduğu ölçüde yaşamın tadına varacaktır. Baki, bir ‘Papalagi’ olmak yerine, büyük şehrin küçük insanı olmak yerine, küçük şehrin küçük insanı olarak kalmak istiyor.


Genel itibariyle günümüzün aile yapısı, aileyi oluşturan erkek ile kadının rollerinin değişmesi, evliliklerde kadınların ilginç beklentileri ve erkeklerin de bunları normal karşılaması, kapitalizmin erkeği pasifleştirmesi, toplumun duyarsızlaşması ve bireylerin benmerkezci olması eleştirilirken; bunların yanında politikacılara ve ağır aksak işleyen bürokrasiye yönelik eleştiriler de mevcut.


Dizinin Politik Yansımaları


Gassal, her birimizin artık aşina olduğu ve hızlı bir şekilde adapte olduğumuz bir seküler çağ portresi çiziyor bizlere. Öyle ya da böyle biz bu çağın insanları olduk ancak hala Baki gibiler var. Bir yabancı gibi aramızda dolaşsalar da yaşıyorlar. Bu çağın ızdıraplarıyla nefes almaya çalışıyorlar. Bu diziyi ısrarla bu bağlamından çıkarıp politik bir çerçeveye oturtmak isteyenler var ve bu durum beni oldukça öfkelendiriyor. Sağcı muhafazakar-seküler kesim dizi hakkında olumlu yorumlarını sıralarken, kendilerini laik olarak tanımlayan solcu muhafazakar-seküler kesim de genel anlamda karşı cephede pozisyon alıp saldırıya geçti.


Olaya bu çerçeveden bakmak istemiyorum ancak sosyal medyada gördüklerim karşısında yazma gereği hissediyorum. Muhalif çevrelerin bu filmi iktidar fırınından çıkmış bir yapım olarak görmeye çalışması gerçekten komik. TRT vergilerinden girdiler, İslami unsurlardan çıktılar. Senarist Sümeyye Karaarslan, düşündürürken güldürmek isteyen bir senaryo kaleme almış. Bunu yaparken de laik ya da dindar çevrelere dokundurma yapmadan, gayet ayarında davranmış.


Her şeye siyasal bir kimlik yüklemek zorunda mıyız? TRT’nin yaptığı her işe ‘siyasal İslam’ damgası vurmak zorunda mıyız? Bu paranoyaklaşma neden? Bu karanlığın içinden artık çıkın! Evet, iktidar TRT’yi zaman zaman kendi ideolojik aygıtı gibi kullanıyor, buna katılıyorum. Ancak Gassal neden bu bakış açısına kurban gitsin? Her şeye rağmen güzel bir kurguya sahip olan bu dizi, sinema alanında kuraklık yaşayan ülkemize bir yağmur damlası gibi geldi. Verimli bir çalışma. Eksiklerine rağmen takdir edilesi bir yapım. İzlenir. Hatta zor gözyaşı döken ben, final sahnesinde hüngür hüngür ağladım. Bu ülkenin bazı gerçeklerine bu kadar uzak olmayın, hayatın gerçeklerine bu kadar uzak olmayın, her şeye de siyasi bir kılıf giydirmeye çalışmayın.


Sonuç


Gassal, bazı teknik aksaklıklara sahip olsa da genel çerçevede başarılı bir yapım. Başlangıçta Berkun Oya tarzı bir hava sezinlemiştim ve içerisinde bulunan birkaç sahne de Berkun Oya’nın filmlerine selam çakınca bu hissiyatım doğrulanmış oldu. Bir Berkun Oya tadı aldım ancak Berkun Oya’nın yeri bambaşka. Gassal, sitcom tarzı bir dizi olarak, içerisinde barındırdığı öğelerle birlikte genel toplum davranışlarını kara mizahla eleştiren, zaman zaman da duygusal yoğunluğu iliklerimize kadar yaşatan değerli yapımlar arasına girdi. Herkese afiyetler dilerim. Hoşça bakın zatınıza…


‘’Ölenin vakti çok olur, zaman diriyken kıymetli.’’


‘’Fe eyne tezhebûn?’’


‘’Memente Mori.’’