Ez'im e'zar, 

Arda'nın kucağında kalemsiz yazar.

Bir lokma hikayesi, vilayeti diş kovuğu kadar.

Berzahı altı suntalı ve toprak altı mezar. 


Sorma şeyhim merhumu, pek bilmezdik huyunu, 

Her gördüğü hududu bildi yurdu. 

Derdi ki: Cüretkarlığın cezasını ancak daha büyük bir cüretkarlık yırtar. 

Berisinde ne malı vardı ne çocuğu. 

Pirüpak bir insandı, 

Kaşı, gözü, eli, başı, 

Bin yıldır hıçkıran gırtlağın biçare dilek taşıydı.

Eskizi kayıp kör kuyuların bir dibi, bir başıydı. 

Çatlamış aynalara devalüasyon gençlik, vicdanın alametifarika tonajını sürekli başa saranıydı. 

Anaların kart dudağından cılız bir hayır duası,

Evladın son gördüğü kaygı ve ecel nizamı, sabahına ıslanan pınarın bozduğu cenaze namazıydı. 

Ey e'zar, 

Bak bu ruhlar kan kokar. 

Kaskatı toprağa düşer yiğitliği kara çalınmasın diye anasının kulağına, 

Oysa şeyhimin karnı çatlıyor şeytanına.

Korkaklar kulluk ediyor hezeyanlarına, 

Ama sen hiç meraklanma şeyhim, 

Senin de dilini keserler yakında. 


Yahu ne yaman mücadeleymiş yaşamak. 

Mikrobiyotik düzme repliklermiş gaibane itizarlar.

Hiçbir amacı yoksa bir hilesi var, 

Mesela siyaset veyahut minicik bir kıyamet, 

Aşk gibi. 

Evet yanlış duymadın, gözlerini satırda gezdiren gencim. 

Bak benim satırım başımı gölgeliyor karanlığa paye vermemek için, 

Hiç görmediğin hatta görmek istemeyeceğin peygamberler gibi. 

Simetrik dikişli kemikleri, ekmek çeperi, kalbiyse bir kadeh şarap,

Sarhoş oldunsa zaten bitmişsin e'zar. 

Tüme varırsan bir parça çuval, tümden gelirsen bir duruşmalık hikayen var. 

Bu dünyada acının mahlası idrak, 

Kerpiç duvara asılı kitap ilahi tutanak. 

Yaşamaya haciz vacip diyor şeyhim, 

Oysa benim bir elim alim, bir elim zalim

Ve mütemadiyen çocuk havuzu gibi samimi ve şımarıktır kalbim, her daim. 


E'zar,

Serhatinin hududuna bir çizik çektim

Elimdeki kurşun kalemle. 

Şimdi beni ister azat et, ister köle, 

Fakat bilirsin teslim olmam, 

Yirmi altı yaşımdayken hele. 






Niye her sabah aynı ölüme, 

Aynı ölüme niye?